6/29/2013

Doğal Temizlik ve Kişisel Bakım İpuçları



Hala daha evinizdeki temizlik ve kişisel bakım dolabı birbirinden zararlı kimyasallar içeren ürünler ile doluysa, bu yazının işinize yaraycağından emin olabilirsiniz!

Elinizin altında evde rahatlıkla hazırlayabileceğiniz birkaç temizlik formülü bulunsun istiyorsanız, çok uzaklara bakmaya gerek yok. En basit temizlik ürünlerinden biri için sadece 1 litre sirke, portakal, ve limon kabuğu yeterli. Kapalı bir kavanozun içerisine yerleştireceğiniz bu malzemeleri 2 hafta kadar beklettikten sonra kalın bir süzgeçten geçirip evde boş duran bir sprey şişesine yerleştirerek kullanmaya başlayabilirsiniz.

Süzme işlemi için yeterince kalın bir tülbent kullanmak, karışım içerisindeki tortu ve benzeri kalıntıların ayrılması için önemli. Marketlerde satılan zararlı ürünlere kıysala hiçbir kimyasal madde içermeyen bu güzel kokulu, anti-bakteriyel karışımı eveki tüm yüzeylerde rahatlıkla kullanabilirsiniz. Hatta biraz yaratıcılığınızı devreye sokmak istiyorsanız portakal ve limon yerine lavanta ve nane gibi kokusunu beğendiğiniz diğer bitkilerden de yararlanmayı deneyebilirsiniz.

Gelelim bir diğer pratik karışıma. Yine mutfakta kullandığınız limon ve portakalın kabuklarını çöpe atmak yerine, yaklaşık yarım kilo kadarını 50 gram doğal şeker veya pekmez ile karıştırarak bir kavanoza yerleştirin. Daha sonra bu karışıma biraz su ve 1 kaşık hamur mayasını ekledikten sonra kavanozu kapatarak çalkalayın ve oda sıcaklığında 2 hafta kadar bekletin. Bu süre boyunca kapağın kapalı kaldığına emin olmak gerekir ancak arada bir içeride oluşan gazın çıkması için kapağı gevşetip çok beklemeden tekrar kapatmakta yarar var.

Bu noktada karışımın ilk birkaç gün kötü koku yayabileceğini hatırlatmak gerek. Ancak birkaç gün sonra bu kokunun yerini şekerli meyve kabuklarının kokusu alıyor. Bu noktada hazırladığınız karışımı bir tülbentten geçirerek hem bulaşık ve çamaşırlarınızı yıkamak için, hem de banyo ve tuvalet dahil olmak üzere evinizin tüm noktalarında temizlik amaçlı kullanabilirsiniz. Özellikle yaz ayları ortaya çıkan böcek ve karıncaları evinizden uzak tutmak için de bu karışımı lavabo ve küvet borularına biraz dökebilirsiniz. Bir kaşık karışımı 1-2 litre suda karıştırarak evinizdeki bitkilere gübre olarak ekleyebilir, arabanızın tertemiz görünmesini sağlamak için yine benzer bir oranda yıkama suyuna karıştırıp kullanabilirsiniz. Bir de organik tarım sonucu yetişmeyen tüm meyve ve sebzelerin üzerindeki ılacın sadece su ile yıkayarak çıkmayacağını unutmayarak, bu karışımı biraz su ile karıştırarak güvenli bir şekilde yiyeceklerinizi yıkayabilirsiniz.

Evinizin konforunda hazırlayabileceğiniz bir diğer doğa dostu temizlik ürünü için ise gereken malzemeler su, beyaz üzüm sirkesi, doğal bir antibakteriyel olan limonotu veya çay çiçeği esansiyel yağı, ve doğa dostu bir bulaşık deterjanı. Evde boş duran bir sprey şişesinin yarısını su, diğer yarısını ise üzüm sirkesi ile doldurdukan sonra bu karışıma 1-2 kaşık yağ ve bir damla doğa dostu deterjan ekleyin. Mutfak ve banyo dahil olmak üzere evdeki tüm yüzey ve beyaz eşyaları temizlerken rahatlıkla kullanabileceğiniz bu ürünün en güzen yanlarından biri, tüm malzemeler karıştırıldıktan sonra hemen kullanıma hazır olması.

Evde hazırlanan çoğu temizlik ürünü için ihtiyacınız olan esas ürünlerden biri zaten evde farklı alanlarda kullanmak için bulundurduğunuz karbonat. Amaç ister ekmek kabartmak ister temizlik olsun, antiseptik ve mantar önleyici özellikleri ile karbonat hayatı kolaylaştıran bir ürün. Karbonatın farklı kullanım alanlarını arıyorsanız çok düşünmeye gerek yok. Örneğin birkaç kere yıkamanıza rağmen bardaklarınızdan çıkmayan çay ve kahve lekelerini ortadan kaldırabilir, sizi zamanla buzluğunuzda ve evin farklı noktalarında oluşan kötü kokulardan kurtarabilir. Ama karbonatın işlevleri bunlarla sınırlı değil...

Özellikle bugün market raflarında duran onlarca konvansiyonel diş macunu arasından “daha beyazlatıcı”, “daha kendinden emin gülüşler için” olanlarını seçmeye çalışırken aslında en önemli özelliği unutuyoruz. Bu ürünlerin neredeyse tümü ciddi hastalıklara neden olan sodyum laorik sülfat ve diyoksan içerir. Dişlerinizi temizlemek amaçlı fırçanıza sıktığınız diş macunun sizi yavaş yavaş zehirlemesinin önüne geçmek istiyorsanız, karbonatın doğal temizleyici gücü ile tanışın! Ağız kokusunu ortadan kaldırmak için de kullanılan karbonatı organik diş macunu kullanıyorsanız bile fırçanızın üzerine biraz ekleyerek gücünü artırabilirsiniz.

Bugün banyonuzda duran kozmetik ürünlerin arkasını çevirip hangi maddeleri içerdiklerine çok çabuk bir bakarsanız, birbirinden tehlikeli kimyasalın her gün deriniz tarafından emilip kanınıza karıştığını göreceksiniz. Yüzünüzü yıkamak için karbonatı tercih ederek, hem bu kimyasallardan uzak durabilir, hem de cildinizi temiz ve nemli tutabilirsiniz. Yüzdeki aknelerin tedavisinde de karbonat ve su karışımı kullanabilirsiniz. Karbonatı biraz daha çekici kılmak için bal veya zeytin yağı ile karıştırabilir, doğanın bize bir hediyesi olan bu ürünlerin sayısız faydalarından yararlanabilirsiniz.

Kadın erkek demeden her gün kullandığınız deodorantınızın daha zararsız olan versiyonu ile tanışmak istiyorsanız, birkaç kaşık karbonatı, birkaç damla kokusunu sevdiğiniz bir esansiyel yağla karıştırıp koltuk altı bölgenize uygulayabilirsiniz. Başlamışken tam anlamıyla doğal bakım için bir kaşık karbonatı bir bardak sıcak su ile karıştırarak önceden ıslattığınız saçınıza şampuan yerine dökün. Birkaç dakika sonra duruladığınız saçınızın doğal bir şekilde temizlendiğini görmek büyük bir rahatlık!

Alkalin etkisi sayesine mide ağrıları, gaz, ve diğer mide rahatsızlıklarına neden olan asitli ortamı denegeleyen karbonatı ılık su ile karıştırarak da içebilirsiniz. Uzun bir gün sonunda evde banyo keyfi yapmak istiyorsanız, banyodaki suya biraz karbonat katarak, başka hiçbir ürüne ihtiyaç olmadan yumuşak bir cilde kavuşabilirsiniz.


Çise Ünlüer (30 Haziran 2013)
ciseunluer@gmail.com

6/22/2013

Pozitif Su ve Barışçıl Güneş



Özellikle son yıllardaki kontrolsüz kullanım sonucu neredeyse son damlasına kadar tükettiğimiz doğal kaynaklarımız azaldıkça, geleceğe aydınlıkla bakabilme seçeneğimiz de gittikçe ortadan kalkıyor. Yakın zamanda eksikliğini yaşayacağımız tartışmasız en önemli kaynak: su. Dünyanın birçok yeri gibi su sıkıntısı yaşayan Hindistan’ın Teknoloji Enstitüsü’nde görev yapan araştırmacılar, bu soruna bir nevi çözüm olabilecek bir buluşa imza attı. Gümüş nano parçalarının bir araya gelmesi ile oluşturdukları alüminyum alaşımlı filtrenin, Hindistan dahil olmak üzere dünyanın her noktasında içilebilir düzeyde temiz su elde etmek için kullanılabilmesi bekleniyor.

Su ile temas boyunca nano parçacıkların oksidize olmasıyla meydana gelen iyonlar, suda bulunan türlü virüs ve bakterileri ortadan kaldırırken, kurşun ve arsenik de dahil olmak üzere farklı kimyasalları nötrleştirebiliyor. İki dolar gibi düşük bir maliyete sunulan 120 gram ağırlığındaki bu filtre, bir aileye bir yıl boyunca tasarımcısı tarafından “positif su” olarak tanımlanan temiz içme suyu sunabiliyor. Esas olarak yoğun nüfuslu ülkeler için tasarlanan ürünün içerdiği nano parçacıkların üretiminde 1 litre su kullanılırken, her bir üründen 500 litre temiz su elde edilebiliyor.

Gelelim dünyadaki yenilenebilir enerji haberlerine. Bugün konumuz, çevre ve sağlığımızı olumsuz etkileyen kömür ve petrol gibi fosil yakıtların gayet kısa  ömürlü olduklarının kabüllenilmesiyle gittikçe artan bir ilgi gören yenilenebilir enerji türleri arasında en güçlü kaynak olan güneş. Diğer yenilenebilir enerji türleri gibi güneş enerjisi, zararlı gaz salınımlarını ortadan kaldırması ve küresel ısınmanın yavaşlatılmasına aktif olarak katkıda bulunmasını yanında, uygun olan her çatıya ve zemine kurulabildiği için büyük rağbet görüyor. Bugüne kadar hep Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin güneş enerjisi kullanımında lider pozisyonda olmasına alıştık. Ancak tüm dünyaya sağladığı üretim hizmetleri ile ekonomisi gittikçe büyüyen Çin başta olmak üzere farklı Asya ülkelerinin yenilenebilir enerji alanındaki girişimleri de göz ardı edilecek cinsten değil.

Avrupa geneline kısaca bakacak olursak, Almanya, ülke genelinde evlerin damlarına kurulan 8 GW kapasitedeki güneş panelleri ile dünyada güneş enerjisinde lider pozisyonunda. Avrupa Güneş Pili (Fotovoltaik) Sanayi Birliği (EPIA)’nin verilerine göre 2012 yılında 70 GW miktarında sağlanan güneş kaynaklı enerjinin 12 GW’si son yıl kurulan güneş enerjisi sistemlerinden elde edildi. Bu girişimle rüzgar ve doğal gaz gibi kaynaklardan üretilen enerji miktarını geçen güneş kaynaklı enerji miktarının, 2013 yılında kurulacak ve 28-47 GW arası enerji üretme kapasitesindeki yeni güneş enerjisi santralleri ile daha da artması bekleniyor.

Öte yandan bu alanda çok da geri kalmayan Çin ve geçen yıla oranla beş katına çıkan güneş enerjisi üretimi ile Hindistan gibi Asya ülkeleri, gittikçe artan güneş enerjisi kullanımı ile geleceğin yenilenebilir enerjide olduğunu onaylıyor. Artan rağbette  gittikçe düşen maliyetlerin rolü büyük. Örneğin, hiçbir zaman çok da güneş almayan Almanya’da 1990’ların başlarında 1 Euro’ya mal olan 1 kW’lık güneş enerjisi, bugün 10 cent’den de daha düşük miktarlara elde ediliyor. Düşük maliyetlerle doğru orantılı olarak dünyadaki toplam güneş enerjisi panellerinin, zamanla geliştirilen ileri üretim teknikleri ve verimli teknolojiler sayesinde 2015 yılına kadar bugünkü sayısının iki katına çıkması bekleniyor.

Artan güneş talebinde büyük rol oynayan ülkelerden bir diğeri Türkiye. Her ne kadar ülkede baş gösteren düzensizlik ve karmaşık bürokrasi yatırımcıları zorlasa da, Türkiye avantajlı coğrafi konumu sayesinde verimli güneş enerjisi kaynaklarına sahip. Gereken yasal düzenlemelerin yapılması ve bu alandaki belirsizliklerin ortadan kaldırılması ile Konya’da kurulan ilk büyük Güneş Enerjisi Santrali (GES) gibi benzeri yatırımların sayısının artması kaçınılmaz. Öngörülen büyüme oranı gerçekleşirse, güneş enerjisinin binlerce insana iş fırsatları yaratacağı ve bu kaynaktan yararlanmayı bilen ülkelerin ekonomilerine büyük katkı koyacağına kesin gözle bakılıyor.

Bu alanda yatırım yapmak isteyenler birçok farklı nedenden avantajlı konumda. İlk olarak, güneş kaynaklı kendi elektriğini üreten işletmeler, bu süreç boyunca piyasadaki elektrik fiyat artışından etkilenmeyecek. Kullanıldıkları süre boyunca duman veya ses gibi kirliliklere neden olmayan ve kurulduktan sonra da nerdeyse hiç bakım istemeyen fotovoltaik paneller, yağmur suyu ile bile temizlenecek kadar pratik ve sorunsuz bir kullanım sunuyor. Bugün bilinen diğer enerji üretim sistemlerine göre çok daha hızlı bir şekilde kurulmalarının yanında, avaraj 30 senelik kullanım ömrü sunan paneller, kullanım sonrası parçacıklarına ayrılarak geri dönüşümlü bir şekilde yeni panellerin üretiminde de kullanılabildiklerinden gayet çevre dostu. Üstelik bu kaynaktan yararlanan çalışma yerleri, yenilenebilir enerji kaynaklarını tercih ederek kullanmadıkları karbon salım haklarını sertifikalandırarak hava yolları gibi karbon kredisi almak isteyecek olan türlü şirketlere satabilecek, ve bu şekikde de ayrı bir gelir elde edebilecek.

Güneş enerjisinin tüm bunların üstünde gelen en önemli özelliğini unutmamak gerek... Yıllardır birçok masum insanın sonunu getiren petrol, doğal gaz, kömür, ve nükleer enerji kaynaklarından farklı olarak güneş enerjisi, tamamı ile barışçıl!


Çise Ünlüer (23 Haziran 2013)
ciseunluer@gmail.com

6/14/2013

Yeşile Dönüş



Her gün biraz daha kirlettiğimiz dünyayı biraz daha yaşanılır kılmak, gelecek nesillerin devamlılığını mümkün kılan yeterli kaynakları sağlamak için günlük hayattaki bazı adımlarımızı gözden geçirmek ve mümkün olan yerlerde küçük değişiklikler yapmak yeterli. Gelin daha yakından bakalım...

Hayatınızı daha yeşil yapmak için birkaç küçük adım arayışındaysanız çok uzaklara bakmanıza gerek yok. Örneğin, desteklediğiniz bir görüşün ele adındığı bir protesto yürüyüşüne katılarak doğruluğuna ve dünyayı daha iyi bir noktaya getireceğine inandığınız bir hareketin parçası olabilir, çevre konusundaki girişimlerini takdir ettiğiniz birey veya kurumlarla iletişime geçerek nasıl destek olabileceğinizi öğrenebilirsiniz. Fırsat buldukça sevdiklerinize çevreye duyarlı olmaları yonunda tavsiyeler verebilir, bu konuda fikir alışverişinde bulunabilirsiniz. İnternette karşınıza çıkan yeşil bloglar arasında en beğendiklerinizi sosyal paylaşım sitelerinde veya e-posta ile arkadaşlarınızla paylaşabilir, yararlı bilgilerin daha çok insana ulaşmasını sağlayabilirsiniz.

Sosyal hayatınızı da daha doğa dostu bir hale getirmek istiyorsanız, tek yapmanız gereken boş vakitlerinizi mümkün oldukça doğa ile iç içe geçirebileceğiniz ortamlar yaratmak. Mesela arkadaşlarınızla bir sonraki buluşmanızı pikniğe uygun bir alanda geçirebilir, ormanda veya sahilde yürüyüşler yaparak ülkemizin doğal güzelliklerine zarar vermeden doğa ile iç içe olmanın keyfini çıkarabilirsiniz. Yolda yürürken gözünüze takılan plastik ve benzeri atıkları sadece birkaç saniyenizi harcayarak alıp çöpe atabilir, evde o an kullanılmayan odaların ışığını geçerken kapayabilirsiniz.

Yeşil hayatın en önemli unsurlarından biri olan paylaşımın farklı boyutlarını keşfetmek için fırsatlar yaratabilirsiniz. Yeteneklerinizi çevrenizdekilerle paylaşmanın en kolay yollarından biri, vakit buldukça iş yerinizde belli konuda zorlanan bir meslektaşınıza yardım eli uzatmak; mahallenizdeki çocuklara bisiklete binmeyi, uçurtma uçurtmayı öğretmek; ister yemek yapma ister herhangi bir el işi olsun, yapmaktan zevk aldığınız bir aktiviteyi ilgilenen arkadaşlarınızla vakit geçirirken onlara da göstermek olabilir...

Ülkemizde sokak veya barınaklarda pek de iyi şartlar altında yaşamayan hayvanları evlat edinerek onların size sunacağı karşılıksız sevginin tadına varabilirsiniz. Yeni çocuk sahibi olmuş arkadaşlarınıza doğal malzemelerden hazırlanmış bebek ürünleri, kendi bahçenizde yetiştirdiğiniz meyve ve sebzelerden hazırladığınız ilaçsız yiyecekler hediye ederek dünyaya yeni gelmiş bebeğin hayata sağlıklı bir başlangıç yapmasına katkı koyabilirsiniz. Aile kurmaya hazırlanan genç çiftlere ne kadar kullanılacağı belli olmayan gereksiz ev eşyaları almak yerine bir fidan hediye edebilirsiniz.

Yeşil yaşamla gelen sağlıklı seçimlerden bir diğeri kişisel bakım ürünleri konusunda bilinçli seçimler yapmak. Bugün kullandığımız nerdeyse tüm temizlik ürününde bulunan zararlı kimyasallar derimiz darafından emilip hızla kanımıza karışıyor. Peki mikroplardan arınma amaçlı günde en az 4-5 kere yıkadığımız ellerimizi temizlemek için kullandığımız sıvı sabunların içerdiği zararlı maddelerin farkında mısınız? Bunların başında gelen LABSA (lineer alkil benzen sülfonik asit) veya sterisol gibi kanserojen maddelerin vücudunuza girmesini engellemek istiyorsanız, ya tamamı ile organik ürünlere yönelebilir ya da kendi sabununuzu kendiniz hazırlayabilirsiniz.

Evinizin rahat ortamında kolaylıkla hazırlayacağınız sıvı sabun için tek ihtiyacınız olan  bir kalıp zeytinyağlı saf sabun, 1 yemek kaşığı bal, 1 çorba kaşığı gliserin, ve su. İşe sabun kalıbını çukur bir kaba rendeleyerek başlayabilir, daha sonra üzerine kaynamış bir bardak suyu dökebilir ve iyice karıştırabilirsiniz. Sıcak suda eriyen sabun karışımınıza 3-4 bardak daha sıcak su ekleyerek karıştırmaya devam ederken, bal ve gliserini de katabilirsiniz. Karıştırıldıkça krema kıvamına gelen sıvı sabununuzu bir huni kullanarak boş bir pompalı sıvı sabun şişesine yerleştirebilir ve burada katılaşması için bekletebilirsiniz.

Evde daha sağlıklı bir ortam hazırlamak için günlük hayatta sıkça kullandığınız cep telefonu, bilgisayar ve tüm diğer elektronik aletlerin yaydığı radyasyondan daha az etkilenmek için birkaç basit değişiklik yapabilirsiniz. İlk olarak cep telefonunuzu muhakkak kulaklıkla kullanmaya ve mümkün oldukça vücudunuzdan uzak tutmaya çalışın. Özellikle anne karnındaki bebekler ve çocukların radyasyondan en çok etkilendiğini unutmayarak, onların bulunduğu ortamlarda elektronik kullanımınızı en aza indirmekte yarar var. Yurtdışında geliştirilmiş, etraftaki elektromanyetik dalgaları etkisiz bırakan ve bu şekilde radyasyonun olumsuz etkilerini ortadan kaldıran türlü kıyafet ve battaniye gibi ürünleri araştırarak özellikle bebeklerinizin ve çocuklarınızın zararlı radyasyondan korunmasını mümkün kılabilirsiniz.


Çise Ünlüer (16 Haziran 2013)
ciseunluer@gmail.com

6/09/2013

Bakarsan Bağ, Bakmazsan AVM Olur



Gelin biraz geçmişe, 1930 yılına gidelim. Yalova’ya vardığında köşkünün önündeki büyük çınar ağacının bahçıvan tarafından kesilmek üzere olduğunu gören Mustafa Kemal Atatürk, “sen hayatında hiç böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki? Kesmeye muktedir görüyorsun kendini” şeklinde tepki gösterir. Bahçıvanın, ağacın köklerinin köşkün temelini kaldırdığı ve yapraklarının da köşkün pencerelerine müdahale ettiği için ağacı kesmezlerse köşkü kaybedecekleri şeklindeki açıklamaları üzerine, Atatürk, gerekirse köşkün ağaçtan uzaklaştırılacağını belirtir.

Bahçıvan düşünür ama bir türlü köşkün ağaçtan nasıl uzaklaştırılacağını kestiremez. Bu işlem için, İstanbul’daki köprü altındaki tramvay rayları Atatürk’ün talimatı ile Yalova’ya getirilir ve köşk olduğu gibi, o ve yanındaki ağaç hiç zarar görmeden, temeli kazınarak ve altına tramvay rayları yerleştirilerek ağaçtan 4 metre 80 santim kenara çekilir.

Bu hikayeyi çoğunuz duymuşsunuzdur... Atatürk, yeşile, çiçeğe, ağaca hayrandı. O’nun için her ağaç yeni, kıymetli birer varlıktı. Etrafındaki her ağacın yetiştiğini, büyüdüğünü görmek, kendisine, gerçekleştirdiği bir idealin zevkini veriyordu. Doğa sevgisinin ne demek olduğunu gerçekten bilen ve her fırsatta bunu aşılayan Atamızın doğayı, ağacı sevmesinin o kadar çok farklı örneği var ki çok uzaklara bakmaya gerek yok. 1925 yılında kendi maaşı ile Ankara’da satın aldığı boş, ortasından demiryolu geçen bataklık haldeki bir araziyi, kendi önderliğinde dikilen ağaçların büyümesi ile bugün bölge halkı için büyük önem taşıyan bir sosyal alan haline getirmiştir. Etraftaki ağaçların gölgesinde dinlenen sayısız insana huzur veren Atatürk Orman Çiftliği görmeye değer.

Çocukluğundan beri çiftçilik işleri ile uğraşarak, yeşile, toprağa ve doğaya ilgi duyan Atatürk’ün, ilerki yaşamında çiftlikler kurarak hayvan beslemesi ve ağaçlandırmaya büyük önem vermesi, O’nun izinden giden tüm halkına örnek olmuştur. O’nun sayesinde insanlar, irade ve çalışmalarıyla, tabiatı güzelleştirme ve verimli kılmaktaki güçlerinin farkına varmıştırlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi açış konuşmalarında da doğal varlıklarımız olan ormanların korunması, dengeli ve tekniğe uygun şekilde işletilmesine yönelik konulara yer veren Mustafa Kemal önderliğinde, 1922 yılında ormancılığın kuralları aşağıdakı şekilde belirtilmiştir:

“Gerek tarım, gerek memleketin varlık ve genel sağlığı konularında önemi kesin olan ormanlarımızı da modern önlemlerle iyi duruma getirmek, genişletmek ve en yüksek faydayı sağlamak da önemli kurallarımızdan biridir.”

Mustafa Kemal Atatürk, “tabiata saygı aklın vicdanıdır” demiş. O, bir ağaç dalının kesilmesine göz yummayacak kadar yeşili ve ağacı seven bir liderdi. Bu sevgisi, tek bir ağacın yılda yüzlerce kilo toz emdiğini, yılda onlarca metreküp temiz su üreterek kuraklığı engellediğini ve tüm canlılar için büyük önem taşıyan su düzenini sağladığını, yapraklarının havadaki toksik ve radyoaktif maddeleri emerek atmosferi bu yabancı maddelerden temizlediğini, erozyonu önlediğini, rüzgarın hızını azalttığını, organik atıkların parçalanıp doğada dönüşmesine katkı koyduğunu, ve köklerinin ise her yıl binlerce litre su çekerek toprağın akmasını engelleyerek toprağı canlı ve verimli tuttuğunu bilmesinden kaynaklanıyordu.

Daha geniş bir açıdan bakacak olursak, ağaçlar ve doğayı vazgeçilmez kılan esas etken, dünyadaki tüm canlı varlıklar, toprak, hava, su, ışık ve sıcaklık gibi fiziksel çevre faktörlerinin de bir araya gelmesi ile oluşan karşılıklı ilişkilerin dokusunu simgeleyen ekosistemde dengeyi sağlamak için oynadıkları büyük rol. Canlı hayatının her noktasında ihtiyaç duyulan hammaddeleri sağlayan ormanlar, bitkiler ve hayvanlar için doğal su kaynağıdır. Nesli tükenmekte olan sayısız çeşit canlının korunmasında da büyük rol oynayan ormanlar, öte yandan bitki örtüsü ve toprak içerisinde yüksek miktarda karbon depolayarak ikim üzerinde olumlu yaratır ve hava sıcaklığını düzenleyici bir rol üstlenir. Yoğunlaşan su buharının yağmur haline gelmesi ve rüzgarın hızını azaltarak toprak ve kar savurmalarının azalması da ormanların önemli görevleri arasındadır. Bugün kalabalık tüm şehirlerde ise yoğun beton yığınlarından biraz uzaklaşarak eğlenme ve dinlenme fırsatı yaratan bu alanların, hava kirliliğini ve gürültüyü önlemesi ile insanların beden ve ruh sağlığı üzerinde oynadıkları önemli rol tartışılamaz!

Ama gelin görün ki, gün geliyor sağlıklı yaşamın, sağlıklı çevre ile geldiğini unutuyoruz. Son günlerde yaşanan olaylar çerçevesinde varılacak birçok sonuç var. Sorunların esas başlangıç noktası olarak görülen Gezi Parkı’ndaki ağaçların alışveriş merkezi inşaatı için kesilmesi kararı karşısında doğaya ve insan haklarına verilen değeri bir kez daha sorgulamamak elde değil. Bir tek dalın bile kesilmesine göz yummayan Atatürk’ten öğrendiğimiz ağaç sevgisinin yerini, var olan yeşillikleri kendi çıkarları için talan edenlerin almasına izin vermeyeceğiz!

Çünkü biz biliyoruz ki ormanlar sevgi ile büyür, bir ulusun gerçek zenginliği olan doğa sevgi ile korunur. Biz doğayı korudukça doğa da bizi korur.


Çise Ünlüer (9 Haziran 2013)
ciseunluer@gmail.com

6/08/2013

Daha iyi bir dünya için: Precycling



Daha önce birçok kez bahsettiğimiz geri dönüşümün doğaya verdiğimiz zararı azaltmaktaki etkisi tartışılmaz. Bugün konumuz, kullanılmayan eşyaların geri dönüşümüne gelmeden önce atılacak olan en önemli adım: precycling.

İngilizce’de “recycling” olarak geçen geri dönüşümün aksine “precycling”, satın alma eyleminden önce gerçekleşiyor. Örneğin alışverişe çıkmadan önce ihtiyacınız olan ürünlerden hangisinin daha az atığa neden olacağını düşünerek işe başlıyorsunuz. Elde olan opsiyonlardan hangileri diğerlerine göre daha az kirlilik yaratarak çevreye olan zararını azaltıyor?

Bu durumda verilecek en iyi örneklerden biri pet şişe kullanımı! Dünyada her gün milyonlarca tek kullanımlık plastik şişe doğaya bırakılıyor! Precycling anlayışını benimseyerek, market raflarında duran plastik şişelere yerleştirilmiş içecekler ve diğer her türlü tek kullanımlık paketlemeyle donatılmış ürünlerden uzak durabilirsiniz. Evinizden çıkan atık miktarını azaltarak hem yaşam alanlarınızda gereksiz çöp yığınlarının birikmesinin önüne geçebilir, hem de çevreye düşündüğünüzden çok daha büyük bir yardımda bulunabilirsiniz. Gelin, bu alanda alabileceğiniz birkaç basit önleme yakından bakalım...

Market alışverişine çıkacağınızda, yanınızda götüreceğiniz bez torbalar veya filelerle, gereksiz plastik poşet kullanımı ile gelen kirliliğin engellenebileceğini biliyorsunuz. Bunu daha pratik hale getirmek için her gün yanınızda taşıdığınız çantanızın içine birkaç tane katlanabilen bez torba yerleştirebilir, her zaman yanınızda yeterli miktarda olduğundan emin olabilirsiniz.

Bez torbalarınızı aldınız, markete geldiniz. Nelere ihtiyacınız var önceden belirleyerek hem zaman kazanır, hem de sadece gerçekten kullanacağınız ürünleri alarak gereksiz tüketimden uzak durabilirsiniz. Süpermarket raflarında gördüğünüz ürünlerin çoğu bize ulaşana kadar kilometrelerce mesafe yol alıyor. Ülkemizde yetişmeyen ve uzak ülkelerden getirilen egzotik meyve ve sebzeler her gün artan miktarlarda ithal gıdalar tükettiğimizin kanıtı. Bu durum, kendi ülkemizin normal şartlarda bile zor durumda olan çiftçilerini daha da güç bir durumda bırakmakla kalmıyor, bu gıdaların ülkemize gelmek için uzun mesafeler aşması karbondioksit emisyonlarını büyük ölçüde artırıyor. Başka ülkelerden gelen yiyecekleri tercih etmek yerine kendi ülkemizde yetişen meyve ve sebzelere yönelmek hem yerel ekonomi ve üreticimize katkı koyar hem de sera gazlarının atmosferdeki miktarlarinin azalmasına yardımcı olur.

Artık süpermarkette nereye elinizi atsanız tüketiciye ambalajlanmış şekilde sunulan ürünlerle karşılaşıyorsunuz. Sadece market alışverişlerinizden topladığınız plastik paket miktarını göz önünde bulundurarak, her gün bu yolla ne kadar plastiğin anlamsız bir şekilde doğaya çöp olarak atıldığını görebilirsiniz. Bu durumun büyük bir sorun teşkil etmesinin esas sebebi, yiyecek artıklarıyla kirlenen plastiğin geri dönüşümü ya da baştan kullanımının zor olması. Bunun en iyi örneklerinden biri, karton, plastik, ve folyo olmak üzere birkaç değişik katmandan oluşan meyve suyu kutuları. Bunun gibi değişik maddelerin bir araya gelmesi ile oluşan ambalajların geri dönüşümü neredeyse imkansız.

Peki büyük bir işlevi olmadığı halde ısrarla kullanılan ambalajların bu kadar yaygın olmalarının esas sebebi nedir? Ne yazık ki tüketicinin gözünü boyamaktan daha ileri gitmeyen bu gereksiz girişim için hepimiz aldığımız ürünün fiyatına eklenmiş ekstra ücretler ödüyoruz. Özellikle geri dönüşüm sistemlerinin tam anlamı ile oturmadığı ülkemizde, bir ürünü kullandıktan sonra ambalajını çöpe atmaktan başka bir seçeneğimiz olmadığını düşünecek olursak, precycling’in bizim için bir o kadar daha önemli olduğunu anlayabiliriz!

Bu durumu düzeltmek için, temizlik ve bakım için kullandığınız şampuan, deterjan, ve tuvalet kağıdı gibi kısa zamanda bozulmayacak olan ürünleri mümkün oldukça büyük paketlerde alarak ambalaj atığınızı azaltabilirsiniz. Kuruyemiş gibi açıkta satılan ürünleri satın alacaksanız yanınızda kendi kabınızı götürebilirsiniz. Genel olarak ambalajlanmamış ürünlere yönelebilir, üreticileri daha hafif ve ince ambalajlar kullanmaya teşvik edebilir, ve bu yolda hassasiyet gösteren firmaları destekleyebiliriz!

Precycling mantığını hediye alıp vermede de kullanabilirsiniz. Önceden kullanılmış hediye paketlerini saklayıp tekrardan kullanmak, ya da bir hediyeyi başka bir hediyenin içine yerleştirmek gibi. Mesela ülkemizde hazırlanan ahşap kutu ve benzeri el işlerine adlığınız hediyeyi yerleştirebilir, bu şekilde güzel bir paketleme hazırlayabilirsiniz. Bu yolda edinebileceğiniz bir başka alışkanlık da her gün kağıt gazete ve dergiler almak yerine bu kaynakları internetten takip etmek.

Genel olarak bir şeyi satın alırken gerçekten ihtiyacınız olup olmadığını iyice tartmak, belki bir gün lazım olur ihtimali ile hayatınızı gereksiz ürünlerle doldurmamak precycling anlayışının temelini oluşturuyor. Geri dönüşümün ilk ve en önemli adımı olan precycling sayesinde neden olduğumuz atık miktarının azalmasına katkı koyabilir, doğanın gereksiz yere kirletilmesini engelleyebiliriz.


Çise Ünlüer (2 Haziran 2013)
ciseunluer@gmail.com

 
YEŞİLE DÖNÜŞ | ÇİSE ÜNLÜER | GREEN IT