12/30/2013

10 Adımda Hayatınızı Güzelleştirin



Kendi halinde bile yeterince karmaşık olan hayatlarımızı biraz daha basitleştirmek, her gün yüzleşmek durumunda kaldığımız zor durumları kolaylaştırmak istemez misiniz? Peki bunları yaparken daha yeşil bir dünyanın tohumlarını atmak nasıl olur? Hem de hiçbir ekstra masrafı olmadan! Masraf yapmayı bırakın, harcamalarınızı azaltmakla kalmayıp sağlığınızı koruyacak, çevrenizle olan iletişiminizi ilerletecek, mutluluğunuza mutluluk ekleyecek değişikliklerden bahsediyorum...

Hayatınıza renk, sağlığınıza sağlık katmak için ilk olarak gün boyunca tükettiğiniz meyve, sebze, ve tahıl miktarını artırabilirsiniz. Bu değişikliğe paralel olarak et ve et ürünlerine daha az yönelebilir; mümkün oldukça organik, işlenmemiş, ve paketlenmemış gıdaları tercih edebilirisiniz.

Aylardır elinizi sürmediğiniz için garaj veya evinizin utunulmuş bir köşesinde toz altında kalan bisikletinize hayat vermenin zamanı çoktan geldi! Kar kış demeden, yaşadığımız alanları keşfetmenin en zevkli yollarından biri bisikletle dolaşmak. Bu doğrultuda, mümkün oldukça araba kullanımınızı azaltabilir, her fırsatta bisikletinize atlayarak hem tanıdık, hem de kaç zamandır görmek istediğiniz yeni yerlerin keyfini çıkarabilirsiniz.

Yerel üretime gereken desteği veriyor musunuz? Ülkemizde yetişmeyen, uzak ülkelerden getirilen egzotik meyve ve sebzeler her gün artan miktarlarda ithal gıdalar tükettiğimizin kanıtı. Süpermaket raflarında gördüğümüz yiyeceklerin çoğu bize ulaşana kadar kilometrelerce mesafe katederek büyük ölçüde karbondioksit emisyonlarına neden oluyor. Bu durum, kendi ülkemizin normal şartlarda bile zor durumda olan çiftçilerini daha da güç bir durumda bırakıyor. Başka ülkelerden gelen yiyecekleri tercih etmek yerine kendi ülkemizde yetişen meyve ve sebzelere yönelmek hem yerel ekonomi ve üreticimize katkı koyar, hem de sera gazlarının atmosferdeki miktarlarinin azalmasına yardımcı olur. Büyüklerimizin büyük emekler sarfederek günümüze kadar getirdikleri geleneksel lezzetlerimizin esas kaynağı olan, ülkemizde yetişen yerel tat ve zanaatların devamlılığını sağlamak için, yerel üreticileri ve oluşturdukları yerel gıda sistemlerini destekleyebilirsiniz.

Doğal kaynaklarımızın sonsuz olmadığının ve dikkatli bir şekilde kullanılmadıkları takdirde bir gün tükeneceklerinin farkında olun! Azalt-yeniden kullan-geri dönüştür anlayışını benimseyerek doğal kaynaklarımızı korumakla kalmaz, neden olduğunuz atık miktarını azaltabilir, aynı zamanda enerji tasarrufu sağlayabilirsiniz. Mutfağınızdaki yiyecek atıklarından kompost hazırlayabilir, evinizde bozulan aletleri tamir edebilir, tekrardan kullanmanın yollarını arayabilirsiniz. Tabii olası bir geri dönüşüm sisteminin ülke ekonomisine ve halkın yaşam standartlarına sağladığı katkıyı da unutmamak gerek.

Gittikçe artan tüketim sevdamızdan vazgeçerek daha mutlu bir hayata doğru düşündüğümüzden çok daha büyük bir adım atabiliriz. Paylaşıma açık, daha az satın alan, kullanılmış eşyaların tekrar kullanımını destekleyen insanlar grubuna katılın. Alışverişte önünüze çıkan tüm ürünler için “acaba gerçekten ihtiyacım var mı?” sorusunu aklınızdan geçirin, cevabın çoğu zaman olumsuz olacağına eminim...

Daha az su ve elektrik harcamak için gereken girişimlerde bulunun. Evlerimizde elektrik ve suyu verimli olarak kullanmak mümkün, ancak gerekli tasarrufu sağlamak için öncelikle alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekiyor. En basit tasarrufların başında, evdeki tüm lambaları enerji tasarrufu sağlayanlarla değiştirmek geliyor. Soba veya klima gibi kapalı ortamlarda ısıyı ayarlayan aletler çalışırken yalıtımın iyi yapılmış olması ve ısı kaybını önlemek için herhangi bir pencere veya kapının açık bırakılmaması geliyor. Bu yaklaşımlar enerji sarfiyatını yarı yarıya azaltıyor.

Tekrardan kullanımı mümkün ve ambalajı olmayan ürünleri tercih edin. Özellikle plastik şişede satılan sular, pipetler, kağıt mendiller, ve plastik poşetler gibi tek kullanımlık ürünlerden uzak durun. Sadece market alışverişlerimizden elimize ulaşan plastik paket miktarını göz önünde bulundurarak, her gün bu yolla ne kadar plastiğin anlamsız bir şekilde doğaya çöp olarak atılmaya mahkum olduğunun farkına varabilirsiniz. Bu durumun büyük bir sorun teşkil etmesinin esas sebebi, yiyecek artıklarıyla kirlenen plastiğin geri dönüşümü ya da baştan kullanımının zor olması. Özellikle birçok değişik katmandan oluşman meyve suyu kutuları, karton, plastik, ve folyo ambalajlarının geri dönüşümü neredeyse imkansız.

Hayatınızı basitleştirin. Bugün evinizdeki eşyalara bir göz atsanız, büyük bir çoğunluğuna sahip olmadan da yaşayabileceğinizi göreceğinize eminim! Tüketime gereğinden fazla olan ilgimiz, doğal kaynakların kontrolsüz harcanmasından fazla üretime ve başarısız atık yönetimine kadar tüm yaşam zincirimizi olumsuz etkiliyor. Günün sonunda kendimize sormamız gereken sorular var: Bu sonsuz tüketim isteğimiz bizi gerçekten daha mutlu yapıyor mu? Bugün sahip olduğumuz tüm mal mülk, yaşadığımız dünyayı gelecek nesillere bırakmaktan utanacağımız bir hale getirmeye değer mi? Aslında hepimiz derinlerde bir yerlerde, hayattaki gerçek mutluluğun sahip olduğumuz eşyalarda değil; yaşadığımız tecrübeler, sevdiğimiz insanlar ve hayatımızı anlamlı kalan girişimlerimizde saklı olduğunu biliyoruz. Oysa gereksiz şeylere para ve zaman harcamasak sevdiğimiz aktiviteler için daha fazla vaktimiz olacağını göreceğiz! Bunu kendinize hatırlatıp, minimalist bir hayatın getirilerini keşfetmeye başlarsanız, hayatın gerçek tadına varabilirsiniz.

Önceliklerinizi belirleyin ve küçük adımlarla daha sağlıklı ve multu bir hayat için gereken girişimlerde bulunun. Sizi tatmin etmeyen, gerçek anlamda özgür ve mutlu bir hayata katkıda bulunmayan tüm yüklerinizden kurtulun. İlk başlarda sizin için en kolay olan değişiklikleri belirleyin. Zamanla her adımın bir öncekinden daha kolay geldiğini görecek, gittikçe daha da büyük adımlar atmak için kendinize olan güveninizin arttığını farkedeceksiniz.

Son olarak, dünyada yanlız olmadığınızı hatırlayın. Yaptığınız seçimlerin etrafınızdaki canlıları ve dünyayı nasıl etkilediğini düşünün. Çevrenizdeki insanların hayatlarını iyi yönde etkileyen, çevreye zarar vermeyen kararlar almaya özen gösterin. Etrafınızdaki tüm canlılara iyi davranın, çünkü iyilik bulaşıcı. Mutluluk da öyle! Hayatınızdaki insanları mutlu ettikçe kendinizin de mutlu olduğunu göreceksiniz.

Sağlıklı, mutlu, ve özgür yaşamları hedefleyeceğimiz bir 2014 için...

Çise Ünlüer (29 Aralık 2013)
ciseunluer@gmail.com

12/13/2013

Sosyal Medya İle Dünyayı Kurtarın



Nerdeyse dünyadaki varlığımızın iyi bir kanıtı haline gelmiş olan sosyal medya kullanımı, artık sadece gençler arasında değil, yetişkinler tarafından da tercih gören bir haberleşme kaynağı olarak günlük hayatlarımızda yerini almış durumda. Teknoloji geliştikçe herkesin elinde bir akıllı telefon, hatta bununla sınırlı kalmayıp en yeni programlarla donanmış laptoplar ve tabletler  görmek normal. Bu noktada kendimize sormamız gereken bir soru: Çoğumuz için artık bir aktivite değil, bir yaşam tarzı halini alan sosyal medyayı ne kadar iyi kullanıyoruz?

Her ne kadar bazen unutsak da, sosyal medya kullanımı, sadece kendi özel hayatımızın başkaları için genellikle önemsiz detaylarını tüm dünyayla paylaşmakla sınırlı değil. Bugün birçoğumuzun kullandığı ve gün geçtikçe artan kullanıcı sayısı ile etki alanı genişleyen Facebook veya Twitter gibi sosyal platformlar, kendimizin reklamını yapmaktan çok daha geniş bir kullanım alanı sunuyor. Gelin yakından bakalım...

Konu ne olursa olsun, hepimizin, yakın çevremizin ve hatta dünyanın geri kalanının yararına olacağına inandığı girişimler var. Modern hayatın vazgeçilmez unsuru sosyal medyanın en büyük getirilerinden biri, tutkulu olduğumuz konularda aktif olan gruplarla tanışmak, benzer veya farklı görüşteki insanlarla fikir alışverişinde bulunarak vizyonumuzu genişletmek, ve ilgilendiğmiz konularda yapılan çalışmalardan haberdar olarak dünyanın gelişimine nasıl katkı koyabileceğimizin yollarını araştırmak. İlgilendiğiniz alan ister insan veya hayvan hakları, ister sürdürülebilir girişimler, ister sağlık alanındaki son gelişmeler olsun, gerçekliğine ve doğruluğuna inandığınız girişimleri çevrenizdeki tüm insanların ulaşabileceği, sizinle benzer konulara ilgi duyma ihtimali olan tanımadığınız insanların da haber alabileceği bir platformda aktif olmanın zamanı geldi!

Eğer hala sosyal medyanın sunduğu geniş kullanım alanlarının farkında değilseniz, biraz zaman ayırıp yardım kuruluşları ve benzeri gönüllü grupların internetteki platformlar aracılığı ile seslerini dünyanın dört bir yanına nasıl duyurduklarını öğrenin. Bu süreçte, sosyal medyanın bugüne kadar hayatımızda önemli yer kaplayan, ancak sadece kar amaçlı yürütüldüğünden her zaman gerçekleri yansıtmayan normal medyadan farklı olduğunu kavrayın. Kar amaçlı olmayan yardım kuruluşlarının sosyal medya platformlarında tutunabilmesi ve gerçek anlamda sesini duyurabilmesi için en önemli unsurun halkın desteği olduğunu unutmadan, yararına inandığınız konularda bu kuruluşlara paylaşım ve yorumlarınızla destek olun.

Sosyal medya üzerinden edindiğiniz çevrenizin internette paylaştığı konuları okuyup görüş belirterek de bu girişimlere destek olmak mümkün. Çünkü Facebook ve benzeri platformlarda diğerlerine göre daha fazla yorum alan paylaşımlar, daha üst sıralarda görüntülendiğinden çok daha fazla insana ulaşabiliyor. Günün sonunda sosyal medya kullanımının esas amacı, mümkün olan en fazla sayıda insana ulaşarak kesintisiz fikir akışını sağlamak olduğundan, hepimizin paylaşım ve yorumlarıyla katkı koyması, bu bilgi zincirinin devamı açısından kritik bir rol oynuyor. Çevre ve benzeri konularda duyarlı insanların hem gerçek hayatta hem sosyal platformlarda bir araya gelmesiyle oluşturacakları destek ağları sayesinde bu alanda çalışmalar yapan çoğu gönüllü kuruluşlar tüm dünyaya sesini duyurabilir, tek amacı güç ve kar olan şirketler karşısında biraz da olsa ayakta durabilir.

İlgilendiğiniz alanlarda internette küçük bir araştırma yaptığınızda karşınıza çıkacak ve paylaşmaya değer bulduğunuz fotoğraf, video, veya yazıları çevrenizde bu bilgiden yararlanacak olanlarla paylaşmaktan çekinmeyin. Tabii sosyal medyanın çevre ve benzeri kaynakların korunması gibi amaçlarda kullanılması konusunuda düşündüren noktalar da yok değil. Öncelikle, bu platformlarda paylaşılan her bilgi yüzde yüz doğru olmayabilir. Bir de evinde oturduğu yerden Facebook veya Twitter sayfasında beliren haberleri “like” tuşuna basarak beğenerek veya kendi sayfasında paylaşarak dünya için gerekeni yaptığını düşünenler olabilir. Oysa bu “like”, daha sonra gerçek hayatta bir girişimde bulunulacağını garantilemediği gibi, sadece bilgisayar karşısında ne kadar vakit geçirdiğinizin bir kanıtı olarak orda durur. Bu paylaşımlar her ne kadar güzel olsa da, dünya üzerinde neden olduğumuz tahribatın etkilerinin biraz olsun azaltılması için ne yazık ki yeterli değil.

Bu noktada, sanal ortamdaki girişimlerimizin, esas büyük etkiyi yaratabilecekleri gerçek hayata yansıtılması gerekiyor. İşe en başta yakın çevrenizi bilgilendirerek başlayabilirsiniz. Örneğin çalışma yerinizdeki kahve araları sohbetlerini, sizin için önemli olan girişimlerinizden kısaca bahsederek zenginleştirebilir, benzer alanlarla ilgilenen arkadaşlarınızı bu konularda bilgilendirebilir, size katılmalarını önerebilirsiniz. Aile bireylerinize o gün gözünüze çarpan haberlerden bahsedebilir, birlikte katılacağınız doğa aktiviteleri ayarlayarak hem sevdiklerinizle güzel vakit geçirir, hem de çevrenin korunmasında büyük rol oynayabilirsiniz.

Dünya için yapacak o kadar çok şey var ki, yeter ki insan neyin önemli olup olmadığının farkına varsın...


Çise Ünlüer (15 Aralık 2013)

ciseunluer@gmail.com

12/01/2013

Ev Yapımı Yoğurt



Uzun zamandır aklımda olmasına rağmen ancak birkaç hafta önce denemeye fırsat bulduğum evde yoğurt yapımı, daha ilk denemeden sizinle paylaşmadan edemeyeceğim bir tecrübe oldu!

Günün her saatinde rahatlıkla tüketebileceğiniz; potasyum, fosfor, riboflavin, iyot, kalsiyum, protein, çinko, B12 ve B6 vitaminleri, A vitamini ve E vitamini bakımından zengin yoğurdun faydaları saymakla bitmez! Düzenli yoğurt tüketimi, karın bölgesi dahil olmak üzere tüm vücutta yağ yakımını hızlandırmasının yanında, kas oluşumunu sağlıyor. Açlık hissinin önüne geçtiği ve tokluk verdiği için zayıflamak isteyenler için idealdir. Çeşitli alerjiler, hazımsızlık, kalp hastalıkları, ve hipertansiyon sorunlarına karşı koruyucu özellikleri bulunuyor. Vücutta oluşabilecek hastalık ve enfeksiyonlarla savaşan hücreleri güçlendiriyor. Bağırsakları rahatlatıyor, mide asidi ve burada biriken şekeri dengeleyerek vücuttaki fazla şekerden dolayı üretilen insülin salgısını azaltıyor ve bu sayede fazla insülinin neden olabileceği zararları engelleyerek ömrümüze ömür katıyor!

Bunlar yetmedi mi? Yoğurt tüketimi ağızda diş taşı oluşumu ve diş iltihaplarının önüne geçebiliyor, içerdiği protein sayesinde tırnakları kuvvetlendiriyor. Gün boyunca çeşitli çevresel faktörlere maruz kalan cildimizin daha canlı ve pürüzsüz bir hal almasını, ve saçlarımızın parlamasını sağlayarak yaşlanma işlemini yavaşlatıyor. Uyku alışkanlıklarımızı düzenliyor. İçerdiği yüksek miktardaki kalsiyum sayesinde hem kemikleri destekliyor hem de yaşlanma sürecinin bir parçası olan menopoz döneminde osteoporoza karşı koruyor.

Faydaları kadar nasıl hazırlandığı da önem taşıyan yoğurdun markette satılan versiyonlarının her birinin hangi işlemlerden geçerek, ve bu işlemler boyunca hangi kimyasallar eklenerek sofralarımıza ulaştığını hiçbir zaman tam olarak bilemeyiz. Oysa kendi mutfağınızda hazırlayacağınız yoğurdun içeriği, tamamen sizin kontrolünüzde!

Bugüne kadar ya yeterli zamanım ya da ısı ayarlı fırınlar veya özel yoğurt makineleri gibi gerekli olduğunu sandığım alet edevatım olmadığı için hep ertelediğim yoğurt yapımı için aslında bu iki unsurun da gerekli olmadığını ilk denemeden anladım! Çünkü gerçekten basit olan bu işlem aslında 5-10 dakikadan fazla zamanınızı almıyor, ve halihazırda mutfağınızda bulunan birkaç malzemeden daha fazlasını gerektirmiyor!

Gelelim hazırlanışına... Tencere ve varsa basit bir termometreden başka tek ihtiyacınız olan malzemeler süt ve maya görevi sağlaycak olan az miktarda katkısız taze yoğurt. Araştırmam boyunca çoğu kaynağın tercihen taze ve pastörize olmayan sütleri önermesine rağmen, kendi deneyimlerim sonrasında pastörize sütten de gayet lezzetli yoğurtlar elde edilebileceğini gördüm. Mümkünse organik sütleri tercih ederek, az kalorili yoğurtlar için az yağlı sütler kullanılabilir.

İşe, elde etmek istediğiniz yoğurt miktarına göre tencereye koyarak ısıtmaya başladığınız sütü kısık veya orta ateşte tutarak kaynayana kadar karıştırarak başlayabilirsiniz. İlk denemede 1 litre süt kullanabilirsiniz. Kaynadıktan sonra birkaç dakika daha ateşte bırakın, daha sonra altını kapayıp ekstra bir girişimde bulunmadan, kendi kendine oda sıcaklığında biraz soğumasını bekleyin. Taze süt yerine pastörize süt kullanıyorsanız, sütünüzü çok da kaynatmaya gerek görmeden, biraz ısınınca altını kapatabilirsiniz.

Sıcaklığı 42-44 dereceye düşünce, sütünüz mayalanmaya hazır hale gelmiş demektir. Isıyı tam olarak ölçmek için termometreniz yoksa, serçe parmağınızı süte birkaç saniye batırarak yanmadığı noktada mayalama işlemine başlayabilirsiniz. Bunun için ısıttığınız sütünüzden birkaç kaşıkla, önceden mayalanma işlemi için ayırdığınız yoğurttan birkaç kaşığı ayrı bir tabakta karıştırın. Genelde her bir litre süt için 3-4 kaşık yoğurt maya olarak yeterli oluyor. Bu karışımın genelde sıcaklığının 42-44 derece civarı olması önemli oluğundan, mayalamada kullandığınız yoğurdun direk buzluktan çıkmış halde değil, oda sıcaklığında bekletilerek ısıtılan sütle karıştırıldığından emin olun.

Son yapmanız gereken, yoğurt mayası olarak hazırladığınız karışımı yavaş bir şekilde tencerede geri kalan süte karıştırarak tüm karışımı daha küçük cam kaplara yerleştirmek. Bu işlem için önceden evinizde hazır bulunan boş kavanozlar ideal olabilir. Bu noktada yoğurdunuzun en etkili biçimde oluşabilmesi için mayalanan süt karışımınızın sıcaklığının muhafaza edilmesi çok önemli. Bunun için karışımınızı yerleştirdiğiniz kavanozların üstünü evinizdeki herhangi bir havlu veya battaniye ile örtebilirsiniz. Sıcaklığın korunmasında bir diğer etkili yöntem, cam kavanozlarınızı, içini 42-44 civarında ısıtılmış su ile doldurduğunuz daha büyük bir kaba yerleştirerek üzerini iyice örtmek.

Toplamda 10 dakikanızı alacak bu işlem sonrasında 3-4 saat mümkün oldukça sabit ısıda beklettiğiniz karışımınızın yoğurt halini aldığını göreceksiniz. Bekleme süreci tamamlandığında, önceden örttüğünüz yoğurtlarınızın üzerini açabilir, buz dolabına yerleştirmeden 1 saat dışarıda dinlendirebilirsiniz. Yoğurdunuzun tadının daha tatlı olması için 3-4 saat, biraz daha ekşi olması için 6-7 saat üzeri kapalı biçimde bekletebilir, bu işlem tamamlandıktan sonra iyice kıvam alması için 8-12 saat arası buzdolabında dinlendirip servis yapabilirsiniz. Hazırlandıktan sonra içerisindeki yararlı bakterilerin devamı için mutlaka buzdolabında saklanması ve mümkün olan en fazla yararı sağlaması için yoğurdunuzun çok bekletilmeden taze haliyle tüketilmesi gerekiyor.


Çise Ünlüer (1 Aralık 2013)
ciseunluer@gmail.com

 
YEŞİLE DÖNÜŞ | ÇİSE ÜNLÜER | GREEN IT