1/05/2015

Çernobil’den Akkuyu’ya



Gelin biraz geçmişe gidelim ve çok da uzak olmayan Ukrayna’da sadece 28 yıl önce olanları bir mucize eseri unuttuysak hatırlayalım, hatırlatalım.

Günlerden 25 Nisan 1986. Reaktör çalışanları bir deney yaparak ani bir durumda reaktör türbinlerinin ne kadar uzun süre çalışabileceğini ve acil güvenlik sistemine güç sağlayabileceğini ölçmek ister. Bunu görmek için sistemdeki diğer tüm acil güvenlik noktaları sistem dışı bırakılır, buhar akışı durdurulur, ve dolaşım pompaları ve reaktörün soğutma sistemleri yavaşlatılır. Ancak işler hesaplandığı gibi gitmez ve yakıt kanallarının ısınmaya başlaması ile reaktör tümü ile kontrolden çıkar. Normalden çok daha fazla ısınan reaktörde beklenmeyen bir çekirdek tepkimesinden dolayı iki büyük patlama gerçekleşir. Saniyeler içinde reaktörün gücü 7%’den 50%’ye çıkar. Soğutma için kullanılan suya patlamadan dolayı çıkan yakıt parçacıklarının karışması ile su buhara dönüşerek yarattığı basınçla reaktörün tepesini uçurur ve yangınlar başlar. Ertesi gün devam eden çekirdekteki patlamalar katastrofik bir sonuca yol açarak yüksek miktarda radyasyonun atmosfere yayılmasına ve reaktöre kilometrelerce uzakta yaşayan milyonlarca insanın hayatının zarar görmesine neden olur.

20. yüzyılın en büyük felaketlerinden sayılan Çernobil reaktör kazası, Kiev’den 140 km uzaktaki Çernobil kentindeki nükleer güç reaktöründe çıkan kaza sonrasında çevreye yayılan radyasyonla bilinir. Esas neden olarak reaktörün hatalı tasarımına ek olarak üst üste yapılan hatalar gösterilse de, olanlardan esas çıkardığımız sonuç ortada: Nükleer enerji güvenli değil! Çernobil’de yaşananların etkisi bugün halen devam ederken unutanlar olursa 2011’de Japonya’da yaşanan Fukuşima kazası ile nükleer enerjiden medet ummamamız gerektiğini bir daha anladık.

Yaşananlar üzerine başta Almanya olmak üzere Belçika, İtalya, ve İsviçre gibi birçok ülke nükleer enerji konusunda yaptıkları tüm gelecek planlarını durdurmaya, hatta halihazırda aktif olan santrallerini kapatmaya kadar giden yolda emin adımlarla ilerliyor. Bugün inşası devam eden nükleer santrallerin neredeyse tümü gelişmekte olan ülkelerde. Tehlikenin farkına varmış ülkeler nükleer enerji teknolojileri konusunda dünyanın en tecrübelileri arasında olsalar da, halklarının güvenliği için güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir ve aynı anda temiz enerji kaynaklarına yönelmeyi tercih ederken, hemen yanıbaşımızdaki Türkiye, Çernobil’de birçok insanın hayatını cehenneme çeviren Rusya ile işbirliği yaparak çevredeki birçok ülkedeki insan hayatını büyük riske atıyor.

Bugün medyada yer alan tüm haberleri unutun çünkü esas konumuz, yeryüzündeki varlığımızın devamlılığını yakından etkileyecek olan Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS). Proje hakkında biraz bilgi almak isteyenler için hazırlanmış proje web sitesine göre herşey, 2010 yılının mayıs ayında Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu Hükümetleri arasında imzalanan NGS tesisinin kurumu ve işletimini ele alan işbirliği anlaşması ile başlıyor. Planlanan santral, her biri 1200 MWe olan 4 üniteden meydana gelecek, inşaatı tamamlandıktan sonra yılda yaklaşık 35 milyar kWh elektrik enerjisi üretecek.

Bu planda o kadar çok yanlış var ki hangisinden başlamak doğru belli değil. Daha birkaç ay önce meydana gelen maden kazasında bile iş güvenliği ve denetleme alanındaki yetersizliği tüm dünyanın gözü önünde bir kez daha kanıtlanmış Türkiye’nin daha önce hiçbir tecrübesi olmayan nükleer enerji sektörüne emin adımlarla giriyor olması gerçekten hayret verici. Dünyanın önde gelen ülkelerinin bile Japonya felaketinden önce ikiye ayrılmış görüşleri, Fukuşima’dan sonra kesin ve net bir şekilde nükleer enerjinin riskleri konusunda artık hemfikir. Bugün Türkiye’de çoğu sivil toplum örgütü, işçi sendikaları ve dernekler Akkuyu’da nükleer santral kurmanın tehlikelerini gözler önüne sürmek için çırpınırken, nükleer enerjiyi savunan esas gruplar kim biliyor musunuz? Hükümet ve nükleer sektörü!

Hiçbir derin araştırma yapmadan ve ihale açılmadan bu alandaki tecrübesi onaylanmamış ve geçmişi kazalarla dolu Rus Atom Enerjisi şirketi Rosatom’a proje ve bu sayede Rusya’ya inanılmaz bir güç veriliyor. Yaptığı yatırımlarla enerji bağımsızlığını sağlamaya çalıştığını iddia eden Türkiye hükümeti, bu anlaşma ile santralin kurulacağı toprağı ve üzerindeki tesisatın çok büyük bir hissessini Rus şirkete vererek tüm ipleri Rusya’ya devrediyor. Rusya tarafından bakınca inanılmaz kârlı olan bu anlaşma, Türkler için intihardan başka birşey değil.

4 Ocak 2015

Çise Ünlüer

 
YEŞİLE DÖNÜŞ | ÇİSE ÜNLÜER | GREEN IT