2/13/2015

Akkuyu Nükleer Risk Santrali


Geçtiğimiz haftalarda Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS)’nin enerji bağımsızlığını sağlamaya çalışan Türkiye için ne kadar riskli bir yatırım olduğunu konusuna değinmiştik. Çünkü Türkiye hükümeti, nükleer santral planları yaparken Türkiye’nin bu konuda hiçbir deneyimi olmayan bir deprem ülkesi olduğunu unutuyor.

Akdeniz’de 1743 yılında gerçekleşen, ve bugün jeologlar tarafından 9 şiddetinde olduğu düşünülen güçlü bir deprem sonrasında oluşan tsunami Antalya başta olmak üzere çevredeki yerleşim birimlerini de içeren geniş bir alanı etkiledi. Kıbrıs’ın batısından Antalya’ya, doğusundan İskenderun’a uzanan “Helenik-Kıbrıs yayı“ jeoloji mühendislerine göre risk taşıyan bir fay. 271 yıldır enerji depolayan Kıbrıs-İskenderun hattı üzerinde, Japonya’da yaşananların benzeri, 7.5-8 şiddetinde bir deprem bekleniyor. Nükleer santralin konumu için deprem bölgesinde olan ve bu alanda yapılan bilimsel tespitlere göre nükleer santral kurumuna uygun olmadığı uzmanlar tarafından belirtilen Akkuyu, paralelinde uzanan “Helenik-Kıbrıs yayı“na ek olarak Ecemiş fay hattına sadece 25 km mesafede. Oysa Ecemiş Fay’ının her yıl yaklaşık 3 mm hareket ettiği, yani sürekli enerji depoladığı biliniyor. Bu enerjinin yakın bir gelecekte 5.5-6 şiddetinde bir deprem olarak kendini göstermesi gayet olası.

Bunların yanında Akdeniz bölgesinde aktif olan Ölüdeniz ve Doğu Anadolu fay hatlarında da depremler bekleniyor. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından 2009 yılında yayınlanan “Nükleer Güç Santraline İlişkin Yönetmelik”, santral güvenliğini etkileyebilecek faya işaret eden kanıtların bulunması takdirde, düşünülen sahada santral inşasının yeniden değerlendirilmesi gerektiğini bildiriyor. Normalde bu şartın bile yargı sürecini başlatmaya yetecek olmasına rağmen Türkiye’nin Ruslarla yaptığı anlaşma “devlet anlaşması” statüsünde olduğu için bu mümkün değil.

Akkuyu NGS’nin planlandığı gibi sorunsuz bir şekilde inşaa edilerek faaliyete geçtiğini düşünelim. Mucize bir şekilde, çalıştığı süre boyunca deprem ve benzeri hiçbir doğa olayından etkilenmediğini de varsayalım. Bu süreç sonrası meydana gelen yüzlerce ton radyoaktif atıkların nasıl saklanacağı konusunda yıllardır araştırma yapan Almanya bile kesin bir sonuca varamadan Türkiye’nin bu konuda nasıl bir yaklaşım belirleyeceği gerçekten merak konusu. Üstelik henüz dünyanın hiçbir noktasında nükleer atıkların saklanması ve imhası için nihai bir çözüm ve depolama alanı bulunmuyor. Atıkların gemilerle Rusya’ya götürüleceği söylemleri doğru ise Türkiye etrafındaki istikrarsız coğrafyadan kaynaklanan kaza ve hasar riski oldukça yüksek. Yetersiz güvenlik önlemleri, insan hataları, veya beklenmeyen terör saldırıları yüzünden yaşanacak herhangi bir tedirginlik insan ve çevre sağlığına zarar verecek. Bunlara ek olarak, santrali soğutmak için kullanılacak suyun Akdeniz’den alınıp tekrar denize geri dökülmesi denizin bu kısmımlarında ısı yükselmesine ve ekosisteme geri dönülemez zararlar verimesine neden olacak.

Gelişmeleri hızlandırmak için ışık hızı ile 1 Aralık 2014 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanan Akkuyu Nükleer Santralı Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu ve baz aldığı nükleer enerji teknolojisi hakkında Türkiye Çevre Mühendisleri Odası’nın yeterli bilgiye sahip olup olmadığı tartışılır. Kendilerini bekleyen belirsiz gelecek ve planlanan projenin getireceği büyük riskler karşısında görüşleri ciddiye alınmayan Mersin halkı, şeffaf ve demokratik bir katılımla bu konuda fikir beyan etmek istiyor. Mersin halkını geçtim, kurulacak olan santral Mersin merkezine 137 km olmasına rağmen Kıbrıs’a sadece 90 km mesafede olmasından dolayı bizim için de çok büyük bir risk taşıyor.

Önümüzdeki haftalarda Kıbrıs halkının ve yönetimin bu konudaki girişimlerinden bahsedeceğiz. Çünkü, yüksek maliyetinin yanında, yeryüzündeki canlı hayatını riske atan nükleer enerji, geleceğin enerji kaynağı değildir!


15 Şubat 2015
Çise Ünlüer

 
YEŞİLE DÖNÜŞ | ÇİSE ÜNLÜER | GREEN IT