5/20/2015

Radyoaktif Değil Aktif Ol!


Kısa bir süre önce Soma’da yaşananların da bize bir kez daha hatırlattığı gibi kurallara uygun yönetilmeyen enerji kaynaklarının trajediden başka bir sonucu olacağını düşünmek kendimizi kandırmaktan başka birşey değil. Akkuyu nükleer santralinin taşıdığı yüksek riskin farkında olan halkımız, çeşitli sosyal medya platformları üzerinden “Akkuyu’da Nükleer Bombaya Hayır” başlığı altında kurdukları gruplar sayesinde bir araya gelerek sesini duyuruyor.

Karar alma sürecinde Kıbrıs halkının da söz hakkı olması gerekirken hükümetten umulan desteğin gelmemesi ile kurulan “Nükleere Hayır Platformu”, yaklaşık 30 farklı sendika, çevre örgütü, dernek, oda, vakıf, ve birlikten oluşuyor. Platform, olası bir kazada Kıbrıs halkının en çok etkileneceklerin başında geldiğini vurgulayarak, Türkiye’de nükleer enerji gerçeklerinin farkında olan gruplarla iletişim halinde çalışıyor. Bugün Türkiye’de Mersin ve İzmir başta olmak üzere birçok şehirde yapılan eylemeler, ülkemizde gerçekleşen çeşitli aktivitelerle destekleniliyor.

Bu bağlamda yakın hedeflerden biri hükümetin de bu sürecin içinde olması koşuluyla Akkuyu NGS konusunun Bakanlar Kurulu ve meclis gündemlerinde yer alması için gereken adımların atılması. Bu sayede yirmiden fazla milletvekilimizin net bir şekilde Akkuyu’da kurulacak olan nükleer santrale karşı çıktığını ve bir kaza durumunda öncelikli olarak etkilenecek Kıbrıs’ın karar alma süreçlerine dâhil edilmesi gerektiğini düşündüklerini gördük. Karar verici olmamamıza rağmen öncelikli olarak etkileneceğimiz bu olayla ilgili gerekli hassasiyetin vurgulanması önemli. Dünya çapında tanınan bir ülke olmamamızdan dolayı hukuki olarak herhangi bir şikayetimizin uluslararası platformda kabul görmemesi, Türkiye hükümetine bu konuda görüşlerimizi belirtmemizi engellememeli.

Türkiye’nin komşularıyla arasında sorun çıkaracak olan nükleer santralin yapımından atıkların taşınmasına kadar tüm durumlarda olası kaza ve saldırılara karşı korumasız olmasının yanında mevcut güvenlik önlemlerinin de yetersiz olduğununu hatırlatmakta yarar var. Bu yolda tüm ilgili kurum ve kuruluşların yanında çevre derneklerini de nükleer enerji için karar alma süreçlerine dâhil etmek büyük önem taşıyor.

Gerçekçi bir yaklaşım için Türkiye’nin yakın ve ileri gelecekteki enerji ihtiyacının bugünkü doğal ve yenilenebilir kaynaklarını verimli bir biçimde kullanarak nasıl karşılanacağını gösteren bir projeksiyon ve detaylı bir çalışma yapılması duruma netlik getirecek. Özellikle rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynakları açısından zengin bir ülke olan Türkiye’nin bu fırsatları değerlendirmek yerine nükleer gibi tehlikeli ve geri dönülmez felaketlerle sonuçlanabilecek enerji kaynaklarına yönelmesi bu kararın tamamen siyasi olduğunu gösteriyor. Bu alanda çalışmalar yürüten uzmanlar, yeni kurulan nükleer santrallerin ağır sübvansiyonlara ihtiyaç duyduğunu belirterek, eski ve riskli bir teknoloji için yüksek miktarlı yatırımlar yapılmasının ekonomik açıdan da mantıklı olmadığını vurguluyor.

Tüm adamızın bugün “hayalet şehir” olarak bilinen kapalı Maraş bölgesi gibi olduğunu düşünün. Çünkü olası bir nükleer kazada karşı karşıya kalacağımız manzara bundan çok farklı olmayacak. Yaşanacak en basit bir elektrik kesintisinin neden olabileceği nükleer felakette yüzbinlerce insan ölebilir. Bölgede var olan ve gelecekte var olacak kuşakların da hayatını karartacak ölümcül hastalıklar yıllarca baş gösterebilir. Çok geniş bir çaptaki tarım ve turizm endüstrisi olduğu gibi çökebilir. Hatta reaktörlerin etrafındaki çok geniş bir alanda nükleer atıkların etkileri yüzyıllar sürerek ekolojik facialara neden olabilir, bugün doğası ile her göreni büyüleyen adamızda hiçbir yaşam şansı kalmayabilir...

Kıbrıs’ın doğa ve geleceğini korumak için vermemiz gereken mücadele ancak tüm halkın biraraya gelerek kesin bir karşı duruş sergilemesi ile başarıya ulaşacaktır. Şimdi hep birlikte ve her zamankinden çok daha güçlü bir şekilde emin adımlar atarak "Nükleere Hayır" deme vaktidir!


31 Mayıs 2015

Çise Ünlüer

Nükleer Karanlık


Akkuyu'da yapılacak ilk nükleer santralin izninin meclisten geçmesi ile Türkiye ve komşu ülkeler etkilerini uzun yıllar hissedeceğimiz geri dönülmez bir felaketle yüz yüze kalma yolunda ilerliyor. Alınan yüksek riski görmek istememekte ısrar eden yönetim ise yakın gelecekte nükleer tesis sayısının 20 milyar dolarlık maliyetli Akkuyu NGS ile sınırlı kalmayacağını, üçe çıkacağını söylüyor! Oysa Japonya, Almanya, İsveç gibi gelişmiş ülkelerin bile yönetemediği veya yönetmek istemediği için kapatma kararı aldığı nükleer enerji santrallerine umut bağlamak kendi ipmizi çekmekten başka birşey değil. Çünkü küçük bir elektrik kesintisi veya herhangi bir nedenden jeneratörlerin devreye girmemesi gibi en basit bir beklenmeyen durumda Akkuyu sızdırıcak, patlayacak, bölgedeki canlı hayatını sonlandıracak...

Akkuyu’da nükleer santral yapılırken dünya bu alanda yaşanan yeni kazalar yüzünden nükleer enerjinin güvenilirliğini tartışmaya başladı. Çernobil ve Fukuşima’da yaşananlar kimimizin gözlerini açtı, kimimize göre hiçbir anlam ifade etmedi. Bu iki ve daha önce yaşanan tüm nükleer kazaların ortak noktası hiçbirinin sebebinin önceden akla gelmemesi. Ancak Fukuşima nükleer felaketinden önce milyonda bir olduğu düşünülen kaza riskinin gerçekte o kadar düşük olmadığını, güvenli nükleer santrallerin bir masaldan ibaret olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Olası bir kazada hemen veya uzun vadede hayatını kaybedecek olan insanlar için ülkelerinin enerjide dışa bağımlılığını azaltmış olması hiçbir anlam ifade etmeycek. Üstelik Türkiye’nin enerji ihtiyacının tahmin edilen seviyelerde olmadığını belirten uzmanlar, Rus Atom Enerjisi şirketi Rosatom ile yap-işlet modeline göre yapılan anlaşma şartlarının Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltmadığını, tam tersine hem doğalgazda hem elektrikte Rusya'ya bağımlılığı arttıracağınının altını çiziyor.

Türkiye bugün toplam enerjisinin 70%’ini petrol, doğalgaz ve kömür gibi fosil kaynaklardan elde ediyor. Petrol ve doğalgazın nerdeyse tümü, ve kömürün yaklaşık 30%’ı ithal ediliyor. Bu resme Rusya’nın kontrolü altında olacak nükleer enerji de eklenince, Türkiye enerji konusundaki bağımsızlığını tamamen kaybedecek. Ülke yönetiminin, enerji alanında yüzleşilen esas sorunun kullanılan enerji miktarı değil verimliliği olduğunu farketmesi ile yaşayacağı aydınlanma sadece nükleer değil fosil kaynaklı enerji türlerine olan bağımlığının da azaltılmasını mümkün kılacak. İyi planlanacak atık enerji geri kazanım girişimleri, teşvikler, ve tasarruf yöntemleri ile mevcut kapasitedeki yerli enerji yenilenebilir enerji kaynakları ile desteklenerek ülkenin tüm enerji ihtiyacını karşılayabilir.

Nükleer santraller gibi çevre ve canlı hayatına zarar veren tüm girişimlere karşı en etkin sivil toplum kuruluşlarından biri olan Greenpeace, Avrupa Radyasyon Risk Komitesi (ECCR) raporlarına göre Japonya’da yaşananlardan dolayı 200 bin kişinin kanser riskiyle karşı karşıya olduğunu hatırlatıyor. Sadece birkaç hafta önce Kanada'nın British Columbia kıyılarında tehlikeli Sezyum 134 maddesine rastlanıldı. Bu radyoaktif kalıntı, üzerinden 4 yıldan fazla zaman geçmiş olan Fukuşima felaketine uzanıyor. Yüzbinlerce insanın hayatını altüst eden Fukuşima nükleer santral felaketinin etkileri bugün görüldüğü gibi daha uzun yıllar boyunca sürecek. Geçmişe hızlı bir yolculuk yapacak olursak, Fukuşima’da 8.9 şiddetinde yaşanan depremin neden olduğu elektrik kesintisi nükleer santrallerinin ne kadar hassas olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Fukuşima’da yaşananlar, nükleer enerji santrallerinde bulunan yüksek miktarda radyoaktif maddenin en küçük sorunda şebekeden elektrik alamadığında tamamen kontrölden çıktığını bir kez daha hatırlattı.

Herhangi bir elektrik kesintisi durumunda santral çalışmadığı için reaktörleri soğutan sistemler de devre dışı kalır. Reaktörlerdeki radyoaktif madde tarafından üretilen yüksek derecedeki ısı soğutulamadığından kısa bir süre içinde nükleer sızıntı yaşanır. Bu sızıntının önüne geçmek için reaktörün su akımını sağlayan pompalarla devamlı bir şekilde soğutulması, bunun için de aralıksız ve sorunsuz bir elektrik bağlantısı şart. Birinci derece deprem kuşağı üzerinde bulunan Türkiye’nin Fukuşima'da olanların benzerini yaşaması için ne büyük bir depremin ne de küçük bir sarsıntının gerçekleşmesi gerekmez. Ülkemizde olduğu gibi Türkiye’de de sıklıkla yaşanan en basit bir elektrik kesintisinde soğuma işlemlerinin durması benzeri bir felaketi kaçınılmaz kılacak.

Bir sonraki elektrik kesintisinde mum ışığı altında adamızın güzel havasını solurken yakın gelecekte yaşayacağımız kesintilerin bu kadar rahat geçmeyeceğini unutmayalım...


17 Mayıs 2015

Çise Ünlüer

 
YEŞİLE DÖNÜŞ | ÇİSE ÜNLÜER | GREEN IT