6/08/2014

Enerjide Yeni Bir Sayfa



Geçtiğimiz ay Soma’da yaşananlar kömür kullanımı hakkında ne kadar bilgisiz olduğumuzu bir kez daha gözler önüne serdi.

İsminden de anlaşılacağı gibi, fosil yakıtlar, milyonlarca yıldır var olan bitki ve hayvan fosillerinin türevleri olup, bu atıkların çürümesi ile oluşuyor. Doğal gaz ve petrol ile bu gruba ait olan kömür ise, sedimanter organik bir kaya. İşlemin ilk parçası olarak bu organik kütleler, uygun bataklık ortamlarda birikip çökeliyor, ve jeolojik işlevlerle birlikte yer altına gömülüyor. Gömülmenin yerin altında oluşturduğu basınç ve ortamın ısı şartlarından etkilenen organik maddenin bünyesinde, binlerce yıl sürecek olan fiziksel ve kimyasal değişimler meydana geliyor. Bu şartlara ek olarak volkanik faaliyetler, fay hareketleri, veya radyoaktif elementlerin bulunduğu ortamlarda yerin ısısı normalden çok daha fazla bir şekilde artabilir. Artan yer ısısı ile organik maddenin gittikçe kömür halini aldığı olgunlaşma süreci “Kömürleşme” (İngilizce’de “Coalification”) olarak adlandırılıyor.

Esas olarak karbon, hidrojen ve oksijen gibi elementlerin birleşiminden oluşan, ancak kum ve kil gibi inorganik maddeler de içerebilen kömür; bataklıklarda veya kaya tabakalarının arasında milyonlarca yıl ısı, basınç ve mikrobiyolojik etkilerin sonucunda meydana geliyor. Kömürlerin içersinde bulunan bu inorganik maddeler kömürün kalitesini direk olarak olumsuz bir biçimde etkileme özelliğine sahip.

Özetlemek gerekirse, artık hepimizin bildiği gibi yanabilen, katı fosil organik kütlelerdir kömür. Esas amacı sürekli artan elektrik ihtiyacımızı karşılamak için yakıt hammaddesi olarak kullanılmak olsa da, kimyasal madde üretimi gibi farklı alanlarda da kullanılıyor. Kömür katmanlarının jeolojik oluşumu, kömürün yer kabuğunun 400-4000 metre altında olduğunu gösteriyor. Almanya, Polonya, Rusya ve Çin kömür yatakları yününden dünyanın en zengin ülkeleri arasında sayılsa da, bünyesinde yaklaşık 1038 milyar tonun üzerinde faydalanılabilir kömür rezervleri bulunduran dünyanın, neredeyse her yerinde kömür kaynaklarına rastlamak mümkün. Bünyesinde 1.4 milyar ton taş kömürü ve 7.6 milyar tonda linyit kömürü bulunduran Türkiye’nin yıllık kömür üretimi 60 milyon tonun üzerinde.

Kömür hakkında birkaç gerçeği kabul etmenin zamanı çoktan geldi! Kömür yenilenemeyen, hava kirliliğine neden olan, insan sağlığını olmsuz etkileyen, yakıldığı zaman karbondioksit ve benzeri sera gazlarının salımıyla küresel ısınmaya neden olan, çıkarıldığı bölgelerdeki toprağın ekolojik dengesini bozarak doğaya zarar veren, işçiliği insan hayatını büyük tehlikeye koyan riskli bir yakıttır.

Kömürü yeraltı kaynaklarından çıkarmak için yeni teknolojiler üzerinde çalışılıyor olsa da, bu alandaki gelişmeler insalığın hızla artan enerji talebini karşılamaya yeterli olmadığı için kömür madenciliğinde insan gücu hala daha en önemli unsurlardan biri. Kömürün çıkarıldıkça can almaya devam edeceği kesin. Ama insanlığın bu büyük hatadan ne kadar ders aldığı tartışılır.

Çevre kirliliğinden Soma ve benzeri facialara kadar korkunç felaketlere neden olan kömür kullanımının azaltılması için artık daha fazla bir nedene ihtiyacımız yok! Her ne kadar günlük hayatta enerji kullanımına ihtiyaç duysak da, Soma’da yaşananların kader değil, tercihlerimizi yanlış yönde kullandığımızdan dolayı olduğunun farkında olmamız gerek. Artık davranışlarımıza çeki düzen vermenin zamanı geldi de geçiyor.

Bu noktada insan yaşamını, toprağı, suyu, ve iklimi yok etmeyen bir çözüme ihtiyacımız var. Şimdi planlı bir şekilde fosil yakıtlardan vazgeçerek güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir kaynaklı enerjilere yönelmenin tam zamanı! Devletin bugüne kadar takip ettiği yanlış enerji politikalarında değişikliğe gitmesi ve fosil yakıtlara verdiği teşvikleri yenilenebilir enerjilere aktarması, yenilenebilir enerji sektörünün önünü açabilir. Böyle bir girişimle, bugün kömür sektöründe çalışan tüm işçiler yenilenebilir enerji sektörüne yönlendirilerek bu alanda güvenli bir şekilde çalışmaları sağlanabilir.

Enerji sektöründe sadece hızlı bir şekilde kar yapmaya odaklanarak denetim ve güvenlik maliyetlerinin azaltılmasına neden olan kısa vadeli planlardan, insan sağlığı için tehlike arz etmeyen ve gelecek nesillerin yaşama haklarını da göz önünde bulunduran uzun vadeli planlara öncelik verilmelidir. Çünkü “bu gezegende herkesin ihtiyacına yetecek kadar kaynak var, ama herkesin hırsına ve açgözlülüğüne yetecek kadar kaynak yok”.


Çise Ünlüer (8 Haziran 2014)

ciseunluer@gmail.com

 
YEŞİLE DÖNÜŞ | ÇİSE ÜNLÜER | GREEN IT