11/22/2013

Yenilenen Etiyopya



Doğu Afrika’da büyük bir yer kaplayan Etiyopya, ya da resmi adıyla Etiyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti, komşuları Sudan, Güney Sudan, Somali, Kenya ve Uganda’yı gölgede bırakacak bir girişimle yenilenebilir enerji sektöründe karşımıza çıkıyor.

Afrika, tezatların uç noktalarda olduğu yerleşim yerleri ile dikkat çekiyor... Bazı bölgelerde zengin altyapı yatırımlarıyla dolu parlak şehir ışıkları göz alırken, diğer bölgeler sıcak Afrika güneşinde kızaran kırsal yaşamın sunduğu sınırlı şartlarda hayat mücadelesi veren insanlara tanık oluyor. Ancak bu fark, geleceğin yenilenebilir enerjide olduğunun farkına varan Afrika ülkelerinin, bu alanda dünyanın geri kalanı ile yarışacak girişimler yapmasını engellemiyor.

Bugün esas konumuz, Afrika’nın genel enerji üretimine büyük katkı koyacak, farklı topluluklar arası eşitliği destekleyecek, ve sürdürülebilir yaşam girişimlerine örnek teşkil edecek bir girişim. Doksan milyondan fazla insanın yaşadığı, son 10 yılda ekonomisi senede avaraj 8-10% oranında büyüyen Etiyopya, Afrika’nın en büyük rüzgar çiftliğini oluşturarak 120 megawatt’lık bir girişimle Mekelle şehrinin 18 kilometre dışında bulunan Ashegoda Wind Farm’ı halkın kullanımına açıyor.

Ancak ülkenin yenilenebilir enerji alanındaki tek girişimi rüzgar enerjisi ile sınırlı değil. Etiyopya, yakın tarihte yeni bir 1000 megawatt’lık jeotermal enerji tesisi kurmayı, ve böylece jeotermal enerji alanında da Afrika’nın bügune kadar inşa edilmiş en büyük tesisini kullanıma sunmayı planlıyor. Yenilenebilir enerji alanındaki bu girişimleri ışığında Etiyopya çoğu alanda yaşanan kaynak sıkıntılarından kurtulmuş, bereketli, ve aynı zamanda yeşil bir Afrika vizyonuna doğru büyüyen ekonomisi ve eskiye göre daha dengeli yönetimi ile emin adımlarla ilerliyor.

Özellikle büyük imalat sanayisine rağmen sınırlı bir çevre duyarlılığı gösteren Çin’de son zamanlarda göze batan hava kirliliği kaynaklı sağlık sorunlarını yaşamak istemeyen insanlar, artık kömür ve fosil yakıtlarla çalışan elektrik santrallerinden uzak durmakta kararlı! Bu alanda tecrübeli olan Avrupa ülkelerinin yenilenebilir enerji sektöründe yaptıkları büyük girişimler sayesinde maliyeti her gün biraz daha düşen rüzgar enerjisi, artık kömürden elde edilen enerjiye kıyasla daha hesaplı, ve dolayısı ile daha yaygın.

Etiyopya, rüzgar enerjisinin yanında hidroelektrik ve jeotermal enerji alanlarında yaptığı girişimlerle atmosfere yaydığı karbondioksit miktarı ile aynı miktarda karbondioksiti ortadan kaldırarak 2025 yılına kadar karbon-nötr statüsüne erişmeyi ve bu şekilde Afrika’daki diğer ülkelere örnek olmayı planlıyor. Tabii bu yolda bazı zorluklarla karşılaşmak kaçınılmaz. Örneğin, rüzgar ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen elektriğin, hayatlarını sürdürebilmek için bu enerjiye gerçekten ihtiyacı olan halka ulaştırılması düşünüldüğü kadar kolay değil. Bugün halkının yüzde yetmiş yedi (77%)’sinin kesintisiz elektriğe ulaşımı olmamasına rağmen, Etiyopya yönetimi ürettiği elektriğin büyük bir kısmını çevredeki komşu ülkelere satmayı planlıyor. Ancak bu durumun yaratacağı eşitsizliğin farkında olan devlet, bir yandan da kendi halkını mümkün oldukça elektrik şebekesine bağlamanın yollarını araştırıyor. Yenilenebilir enerji alanında yapılan yeni yatırımlardan elde edilecek gelirin bu yolda yardımcı olacağına kesin gözle bakılıyor.

Bu noktada insan sormadan edemiyor... Hayatın birçok farklı alanında bugün aklımıza gelmeyecek sorunlarla savaşan Afrika halkının tüm zorluklara rağmen başlattığı yenilenebilir enerji girişimlerini gerçekleştirmeye çekinen veya mevcut tüm kaynaklarını hala daha fosil yakıtların kullanımını destekleyen projelere harcamakta ısrar eden diğer toplumların mazereti ne?

Hayat kalitemizi arttırmakla kalmayıp bizden sonraki nesillerin yeryüzündeki devamlılığını sağlayabilecek sürdürülebilir bir geleceğin sadece yenilenebilir enerji kaynaklarıyla mümkün olacağı gerçeğinin en yakın zamanda tüm insanlar tarafından anlaşılacağı ve bu yönde girişimlerin atılacağı günlerin yakın olması dileği ile...


Çise Ünlüer (24 Kasım 2013)
ciseunluer@gmail.com

11/09/2013

Kullanım Kolası



Yoksa siz hala kola içiyor musunuz?

Dünyada merhaba anlamına gelen “hello” kelimesinden sonra en çok bilinen ikinci kelimenin “Coca-Cola” olduğunu biliyor muydunuz?

Bunun esas nedenlerinden biri, üçüncü dünya ülkelerinin çoğunda, marketten kola satın almak, temiz içme suyuna erişmekten çok daha kolay ve ucuz! Tabii bunu elde etmek için gecesini gündüzüne katan kola şirketlerinin de hakkını vermek lazım! Kazançlarına kazanç eklemek amaçlı insanları ikna etme yolunda sınır tanımayan bu şirketler, dünyanın dört bir yanında sürdürdükleri halkla ilişkiler propagandalarına aralıksız devam ediyor. Bu çalışmaların önemli bir parçası olarak sadece insanlar için değil doğa için de gayet zehirli olan ürünlerine “çevre dostu” imajı çizmeye dursunlar, gün geçtikçe gerçek yüzlerini neden oldukları toprak, su, ve hava kirliği; temiz su kıtlığı; ve hastalıklarla göstermekten kurtulamıyorlar!

Peki vücudumuz için boyalı zehirden başka birşey olmayan bu içeceğin içerdiği asit oranının pillerdeki seviyeye gayet yakın olduğunu ve bu özelliği sayesinde temizlik işleminde bugün evinizde kullandığınız çoğu kimyasal yüklü temizlik ürününe taş çıkaracak nitelikte olduğunu biliyor muydunuz?

Kola ve benzeri asitli içeceklerin insan sağlığında neden olduğu büyük hasarları bilmiyorsanız hemen öğrenmenizde yarar var. Bu asitli içecekleri düzenli bir biçimde tüketen insanların kalp krizi ve çarpması yaşama ihtimali içmeyenlere göre yüzde elli (50%) daha fazla. Bu alanda yapılan yeni çalışmalar, kola ve diğer asitli meşrubatların sık tüketiminin rahat ve düzenli  nefas almayı zorlaştırdığını; ve astım ve kronik akciğer rahatsızlıklarına neden olduğunu gösteriyor.

Koladaki karbonatlaşma, aynı zamanda mide rahatsızlıklarına ve kemiklerde kalsiyum kaybına ortam hazırlayarak, zayıf ve kırılmaya elverişli kemiklere neden oluyor. Bugün çoğu restoran zincirinde sunulan sınırsız asitli meşrubat opsiyonu, mide asidinin yemek borusundan geçerek boğaza kadar gelmesini ve burdaki dokulara zarar vermesini anlatan asit reflüsünün ve hücre mutasyonlarının geçmiş yıllara oranla günümüzde çok daha sık yaşanmasının en büyük nedenlerinden.

Suyun pH seviyesinin 7, pillerin içindeki asitlerinkinin ise 1 olduğunu düşünecek olursak, kola türü içeceklerdeki genellikle 2.5-3 arası değişen pH seviyesi gayet korkutucu seviyelerde. Ağzımızdaki tüm dişlerin minesine zarar vermeye yetecek kadar asitli olan bu içeceklerin insan vücuduna ait olmadığını anlayan insan sayısı arttıkça, bu ürünler için her gün farklı alternatif kullanım alanları geliştiriliyor. Gelin, yakından bakalım...

İçecek menüsünün en meşhur üyesi olan kolanın kullanım alanları bitki gübrelemekten ev temizliğine kadar geniş bir çerçevede ele alınabilir. Evinizdeki tuvaleti mi temizlemek istiyorsunuz? Bir kutu kolayı klozetin içine döküp bir saat kadar bekledikten sonra sifonu çektiğinizde, koladaki asidin tuvaletteki tüm lekeleri ortadan kaldıracağını göreceksiniz. Bu noktada insan sormadan edemiyor: tuvalet temizliğinde bu kadar etkili olan bir ürünün vücudumda ne işi var?

Kolanın kullanım alanları tuvaletle sınırlı değil. Arabanızın lekelenen camını, paslanan kısımlarını, ve evinizin farklı noktalarını kolaya batırılmış kumaş, folyo, veya süngerlerle silebilir; yağ lekesi bulaşan garajınızı veya kıyafetlerinizi temizlemek için bir kutu kolayı lekeli giyeceklerin üstüne uygulayarak her zaman yıkadığınız gibi deterjanla yıkayabilirsiniz. Her iki durumda da kolanın pas ve yağlardan kurtulmanızda büyük rol oynadığını göreceksiniz.

Arabanızın makinasını temizlemek, paslanan aküsünü paslardan kurtarmak, elinizdeki madeni paraları  parlatmak, saçınıza yapışan sakızdan kurtulmak, cam tabaklardan bir türlü çıkmayan lekeleri ortadan kaldırmak, yanan tencere ve tavaların yanık yerlerini çıkarmak, mutfak ve banyonuzdaki mermer aralarını temizlemek, aylardır kullanmadığınız için belli noktalarında pas oluşan havuzunuzu pırıl pırıl yapmak, saçınızdaki boyanın rengini açmak, evinizin herhangi bir noktasından veya kıyafetlerinizden bir türlü gitmeyen kötü kokulardan kurtulmak, çok sevdiğiniz halınızdaki keçeli kalem izlerini çıkarmak, ve metallerinizin üzerinde kalmış boya izlerinden kurtulmak istiyorsanız, kola sizin arkadaşınız!

En zor pasları söken, en inatçı lekelerden kurtulan bu her-eve-lazım temizlik ürünün vücudunuza girdiği andan itibaren neden olduğu tahribatı daha fazla anlatmaya gerek var mı?


Çise Ünlüer (10 Kasım 2013)
ciseunluer@gmail.com

11/01/2013

Zerdeçal Mucizesi



O, Güney Asya'lı, zencefilgiller familyasından, sarı çiçekli, büyük yapraklı bir bitki. O, bilimselliği çok araştırılmış bir halk ilacı. O, birçok hastalığın önlenmesinde ve hatta tedavisinde önemli roller oynayan bir harika!

Zerdeçöp, safran kökü, sarıboya, zerdeçav, ve hint safranı olarak da bilinen zerdeçal, başta Pakistan, Hindistan, Çin ve Bangladeş olmak üzere Asya’nın tropik bölgelerinde yetişiyor. M.Ö. 600'den beri ilaç, baharat, ve boya olarak kullanılan zerdeçal, zencefil familyasından lifli bir bitki olan Curcuma longa bitkisinin kökünden elde ediliyor. Çok ağır olmayan aromasına karşılık keskin olan tadı, özellikle Hindistan ve Güney Asya yemeklerinde çok tercih görüyor. Zerdeçalın kullanımının sadece yemeklerle sınırlı olmadığının farkına varan Asyalılar, onu mide ve karaciğer rahatsızlıklarının tedavisinde de uyguluyor. Zerdeçalın geniş kullanım alanı bulduğu Endonezya’da halk, düğün törenleri gibi özel günlerde vücutlarını zerdeçal ile boyuyor.

Peki bugüne kadar halk ilacı olarak da bilinen ve Asya’da geçmişten beri birçok farklı rahatsızlığın giderilmesinde doğal ilaç olarak kullanılan zerdeçalın yararları neledir? Parmak şeklinde bütün olarak veya toz halde satılan zerdeçalın etken maddesi  içerisinde 1-3% oranında bulunan kurkumin (curcumin). Günde 200 mg, yani 2-4 tatlı kaşığı miktarında tüketilebilen toz zerdeçalın birçok hastalığın önlenmesinde ve hatta tedavisinde yardımcı olduğu biliniyor. Çünkü zerdeçal hem herkesin elde edebileceği kadar düşük maliyetli; hem de antienflamatuvar, antikanserojen, ve antiaterojenik özellikleri ile ilaç sektörünün en büyük rakiplerinden!

Diğer bitkilerde olduğu gibi, zerdeçalın yapı taşları, vücutta belirli organları seçerek kan yolu ile ilgili organa protein yapı taşlarına bağlanarak ilerler. Antioksidan ve antienflamatuar özelliği ile iltihapları gideren; ve üst solunum yolu enfeksiyonu, astım, bronşit, ve sinüzit gibi rahatsızlıkların ortadan kaldırılmasında kullanılan zerdeçal, vücudun farklı noktalarında meydana gelebilecek enflamasyonları geciktirebilir ve hafifletebilir özelliğe sahip. Bunlara paralel olarak, tümör hücrelerinin üremesini engellleyen ve toksik yan ürünlerini azaltan aktif maddesi curcumin, farklı kanserlerin önlenmesi ve tedavi edilmesinde olumlu sonuçlar sunuyor.

Kanserle mücadelede etkisi ispat edilmiş en önemli bitkilerden olan zerdeçalın sağlık alanında diğer kullanım alanları Alzheimer, katarakt oluşumu,  karaciğer hasarı, enfarktüs, ve felç gibi rahatsızlıkların oluşumunu yavaşlatmak ve mümkünse engellemek. Bunlar yeterli gelmediyse, bağışıklık sistemini güçlendirmede, metabolizmayı hızlandırmada, kolesterolü azaltmada, kalp hastalıklarını önlemede, hazmı kolaylaştırmada, ve sigaranın verdigi zararları önemli ölçüde azaltmasındaki katkılarından dolayı tüketilebilir.

Zerdeçalı baharat haline getirebilmek için önce bitkisinin temizlenmesi, sonra suda kaynatılıp kurutularak elde edilen sarı renkli kök saplarının öğütülmesi gerekiyor. Aklınıza gelecek her tür yemeğe eklenebilen zerdeçal baharatı, dünyanın birçok yerinde pilav ve çeşitli sebze yemeklerinde çeşni olarak kullanılıyor. Bunların en güzel örneklerinden bazıları çoğumuzun severek tükettiği hardal, fümeler, turşular, zerde, Hintlilerin sabah akşam yediği "köri" sosu, ve İspanyolların çoğu zaman deniz ürünleri de katarak hazırladıkları ünlü "paella" yemekleri.

Evde zerdeçalı yemeklerinize katmak isterseniz, işe makarna ve patates gibi yemeklerin üzerine sos olarak hazırladığınız sebzelere ekleyerek başlayabilir, pilavlarınızı zerdeçalın harika parlak sarı rengi ile renklendirebilirsiniz! Zerdeçalın bal ile karıştırılıp yenilmesi, çaylara katılarak içilmesi, veya kapsül halinde alınması da mümkündür.

Zerdeçalın kullanım alanları sadece gıda sektörüyle sınırlı değil. İpek kumaşlar ve ince derilerin boyanmasında olduğu gibi, kına yakmada da renklendirici olarak kullanılıyor. Cilt hastalıkları tedavisinde kullanımının yanında, hızlı kilo değişimlerinden vücutta oluşan çatlakları ve zamanla beliren kırışıklıkları geciktirdiğinden, cildi parlatıp temizlediğinden, ve sivilcelere iyi geldiğinden dolayı cilt temizliğinde ve tedavisinde da kullanılıyor. Bunun için evde hazırladığınız maskelere ve cilt temizleyicilerine ekleyebilir; süt, yoğurt, ve bal ile karıştırıp yüzünüz dahil vücudunuzun farklı noktalarına uygulayabilirsiniz.

Peki bu kadar farklı alanda sayısız yararı olan zerdeçal neden geç keşfedildi? Dünya genelinde yıllardır günlük hayatın parçası olan zerdeçalın sağlık üzerindeki yararlarının farkında olan Asyalılar başta olmak üzere, dünyanın farklı noktalarında çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan zerdeçalın bitki kökünün geliştirilememesinin nedeni, toz formunun dışında asla işlenemeyişidir. Başka bir deyişle, doğadaki çoğu bitkilerin çayı, tentürü, eksraktı elde edilebilirken, zerdeçalda bu işlem mümkün olmadığından Osmanlı döneminde tutulan kayıtlar dahil olmak üzere zerdeçalın yukarda bahsettiğimiz özellikleri bilinen literatürlere 1900'lü yıllara kadar yansımadı. Ancak içerisindeki etken maddesi Curcumin'in keşfi ile özellikle son 20 yılda gerçekleştirilen araştırmalar, zerdeçala gereken önemi geç de olsa vermemize yardımcı oldu.

Yemeklere kattığı güzel renk ve tat yanında sağlık ve güzellik için de mutfağınızda her zaman bulunması gereken zerdeçalın hayatınıza getireceği mucizelerden yararlanmak için ne bir alternatif tıp uzmanı ne de hasta olmanız gerekir. Zerdeçalın gayet faydalı, kullanımı kolay ve ucuz bir baharat olmasından yararlanın! Dolmadan köfteye, makarnadan pilava mutfağınızda pişen her tencereye bir tatlı kaşığı ilave ederek size en uygun olan kullanım alanlarını belirleyebilir, pek bir tat değişimi yaşamadan mükemmel hastalık önleyici ve tedavi edici özelliklerinden yararlanabilirsiniz!


Çise Ünlüer (3 Kasım 2013)
ciseunluer@gmail.com

 
YEŞİLE DÖNÜŞ | ÇİSE ÜNLÜER | GREEN IT