7/25/2014

Gardrobunuzu Yeşillendirin



Sadece bir t-shirt üretiminde kullanılan pamuğu üretmek için nerdeyse 200 gram kimyasala ihtiyaç duyulduğunu biliyor muydunuz? Peki pamuk üretiminde kullanılan 15 böcek ilacının en az 7’sinin kansere neden olduğunu?

Geçtiğimiz hafta İngiltere’deki bir H&M mağazasında tüm giyim reyonlarının üzerinde asılı yazılar ilgimi çekti. Elbiselerin 60°C gibi yüksek sıcaklıklar yerine 30°C’lik suda yıkanmasını teşvik eden “30 is the new 60” girişimi şunu gösteriyor: Tekstil sektöründe bir devrim başlıyor!

Artık tekstil üretcileri ve tasarımcılar, müşterilerinden gelen talepler doğrultusunda, operasyonlarının ve ürettikleri ürünlerin çevre üzerindeki etkilerini düşünerek adım atıyor. Üreticiler çevresel problemlerin farkında olarak gerek üretimlerinin neden olduğu atık miktarını azaltan, gerek kullanılmış kıyafetleri  tekrar kullanmaya veya geri dönüştürmeye teşvik eden girişimlerde bulunmaya başladı. Çünkü artık tüketici, çevreye zarar vermeyen “yeşil” ürünleri ve bunları mümkün kılan organik tarım yöntemlerini tercih ediyor. Organik tarım ürünleriyle üretilmiş tüm giyim malzemeleri, tamamı ile doğal, ilaçsız, radyasyonsuz, polyester ve benzeri sentetik malzemeleri içermeyen, ve GDO’lardan uzak bir ortamda yetişen pamuk ve ketenden elde ediliyor.

Herhangi bir ilaç kullanımı içermediği için insan sağlığına zarar vermeyen organik tarım yöntemleri, konvansiyonel tarıma göre daha az fosil yakıt gerektirdiği için küresel ısınmanın etkilerini yavaşlatmada da daha etkili. Tarım alanında kullanılan kimyasal ilaçların, son birkaç yılda görülen bal arısı sayısındaki ani düşüşler ve milyonlarca kuşun ölümünden de sorumlu olduğunu hatırlayacak olursak, tekstil alanında da organik tarıma yönelmek için çok düşünmeye gerek yok.

Kuzey Amerika’da görev yapan Organik Ticaret Birliği (Organic Trade Association)’ne göre bugün Türkiye’nin başta geldiği 12 ülkede organik pamuk üretimi yapılıyor. Avrupa genelinde Demeter, İsveç’de KRAV, Almanya’da Naturland, Hollanda’da SKAL, İngiltere’de The Soil Association, ve Amerika’da USDA tarım alanında organik onayı veren kuruluşlar arasında en iyi bilinenleri.

Gelelim biz tüketicilere... Bir zamanlar büyük bir heyecanla aldığımız kıyafetlerin heyecanımız geçince dolabımızın tozlu köşelerinde sadece yer kapladığını hepimiz biliyoruz. Moda alanında eko-anlayışlı seçimler yapmak sadece tüketim sonrası meydana gelen atıkları azaltmayı değil, tüketim öncesi meydana gelebilecek atık ve kirliğin de önüne geçmeyi içeriyor. En basit bir ceketin dolabınızda yerini alana kadar geçirdiği yolculuk dünyanın bir diğer ucundaki ormanlara, çiftliklere, ve petrol kuyularına kadar uzanıyor. Bir ürünün son haline ulaşana kadar kadar hangi kimyasallar ve boyalarla kirlendiği bilgisi hiçbir zaman ifşa edilmeyeceğinden, sağlığını korumak için gerekli adımları atmak tamamen tüketiciye kalıyor.

Ancak karamsarlığa kapılmadan bu yolda atılan olumlu adımların da farkında olmakta yarar var. Moda tasarımcılarının ve üreticilerin ürünlerini ve üretim yöntemlerini gözden geçirmesine neden olan bilinçli tüketiciler, kendi gardroplarını da akıllı yöntemlerle temizleme sırları ile dolu. Gelin bunlardan birkaçına yakından bakalım...

1. Planlı alışveriş yapın: Almayı planladığınız yeni bir giysiye, evlat edinmek istediğiniz bir kedi veya köpek gibi bakın. Ona hayatınızda mümkün olan en yüksek zamanı ve giyim sıklığını ayırabilmelisiniz. Ani satın alma hissini ortadan kaldırmak sıkıcı duyulsa da, bir daha giymeyeceğiniz kıyafetlerle dolu bir elbise dolabının da hiç bir heyecanı yok! Uzun vadede ne aradığınızı bilmek hem alışverişte zaman kazanmanıza yardımcı olur, hem de evinizde gereksiz kıyafet kalabalığını engeller. Alışverişe çıkmadan hangi renkler ve modellerin vücut yapınıza uyduğunu, ve dolabınızda halihazırda bulunun parçalarla neyin iyi gideceğini belirleyin.

2. Aldıklarınıza iyi bakın: Evde ve dışarda giyilecek kıyafetlerininizi belirleyin, düğünde giyeceğiniz gömlekle araba lastiği değiştirmeyin. Düşen düğmeleri geri dikmesini öğrenerek giysilerinizin küçük sorunlarını kendiniz kolaylıkla tamir edebilirsiniz. Üzerinden çıkaramadığınız küçük bir leke yüzünden aylardır giyemediğiniz kazağınızı güzel bir hırkaya, dar gelen elbisenizi modern bir eteğe çevirmek istemez misiniz? Daha büyük iş gerektiren kıyafetleriniz için yaşadığınız bölgedeki terzilere danışmak hem giysilerinizin istediğiniz şekli almasını hem de bu mesleğin devamını mümkün kılar.

3. Kuru temizlemeyi tercih etmeyin: Temizleme işleminde kullanılan kimysallarla insanlarda ciddi hastalıklara neden olabilen kuru temizlemenin zararlarının farkına varın. Üzerindeki etiketlerde kuru temizleme yazan çoğu ipek, yün, ve keten kıyafet aslında elde de yıkanabilir.

4. İkinci el kıyafetlere yeşil ışık yakın: İnsanlar farklı nedenlerden dolayı kıyafetlerinden vazgeçer. Ülkemizde henüz yaygın olmasa da Freecycle benzeri bir paylaşım ağını kendi arkadaş çevrelerinizde oluşturarak birbirinizin kıyafetlerini ödünç alabilir veya takas yapabilirsiniz. Herhangi bir nedenden dolayı giymediğiniz iyi durumdaki giysilerinizi çevrenizdekilerle paylaşabilir, veya ihtiyacı olan kuruluşlara bağışlayabilirsiniz. Tabii başka güzel bir opsiyon da daha önce bahsettiğimiz “ileri dönüşüm”, yani “upcycling”. Bu girişim, kullanım sürecinin sonuna geldiğine inandığınız için atılacak durumda olan eşyaların geri dönüşüm yerine, orjinal amaçlarından farklı bir şekilde yeniden düzenlenip, çevreye zarar vermeden değer kazandırılarak tekrar kullanıma koyulmasını içeriyor.

5. Bilinçli yıkayın: Elbise yıkama işlemi düşündüğünüzden fazla su ve enerji harcıyor. Yeterli kirli kıyafet birikmeden çamaşır makinenizi çalıştırmayın. Bu işlem için tüm kıyafetlerinizi iç kısımları dışarda kalacak şekilde makineye yerleştirebilir, mümkün olan en düşük sıcaklığı tercih edebilirsiniz. Önceden lekelenmiş olan noktalara biraz tuz sürerek yıkaman önce yarım saat suda bekletebilirsiniz. Fosfat içermeyen ve biyolojik olarak parçalanabilir (biodegradable) deterjanları tercih edin. Yeni bir makine almayı düşünüyorsanız enerjiyi en verimli şekilde kullananlara yönelmekte büyük yarar var.


Çise Ünlüer (27 Temmuz 2014)

ciseunluer@gmail.com

7/07/2014

Yeşil Olmanın 5 Yolu



Haberler, politika, teknoloji, ve hatta moda! Doğaya önem veren yeşil ürün ve yaklaşımları her yerde görmeye alıştık. Artık etrafımızda organik yiyecekleri tercih eden, hava ne kadar sıcak olursa olsun klima çalıştırmayan, ve yaşadıkları şehirlerdeki geri dönüşüm olanaklarını araştıran insanların sayısı gittikçe artıyor. Bugüne kadar alışılagelmiş alışkanlıklarınızda doğa dostu değişiklikler yapmak istiyor ama bir türlü gereken adımları atamıyorsanız, okumaya devam edin...

Konu ne olursa olsun, hayatımızda küçük değişkliler yapmak için bazen büyük resme bakmakta yarar var. Küreselleşmenin getirileri sayesinde dünya gittikçe küçülürken, bizden uzak başka ülkelerde yaşayan insanların nasıl yaşadıkları konusunda daha fazla bilgiye sahibiz. Artık aklımızın ucuna bile gelmeyen hayatlarla aramızdaki bağlar tahmin edebileceğimizden daha güçlü. Örneğin, Çin’de üretilen bir oyuncak, Avrupa’daki bir çocuğun hayat kalitesini etkileyebiliyor. Arjantin’de yetiştirilen bitkilerde kullanılan bir tarım ilacı, Amerika’daki halkın sağlığını bozabiliyor, Avusturalya’dan çıkan sera gazları, Brezilya’daki yağmur ormanlarının azalmasına neden olabiliyor...

Adeta senkronize olmuş hayatlar içerisinde bugün attığımız basit bir adımın gezegen üzerindeki iyi veya kötü etkisini öngörmek sadece biraz düşünce gerektiriyor. Bu noktada size iyi bir haberim var: Her ne kadar başkalarının hareketleri hayatlarımızı etkileyebiliyorsa da, birey olarak kendi seçimlerimizi ve dolayısı ile çevremiz ve dünya üzerindeki etkimizi kontrol altına almak tamamen kendi kontrolümüzde! Yediğimiz yemeklerden evimizi aydınlatmak için satın aldığımız ampüllere, tatile gideceğimiz mekandan kime oy vereceğimize kadar giden kararlarımız küresel bir etkiye sahip.

Unutmamamız gereken esas nokta: Dünyanın neresinde olursa olsun, doğayı canlı tutmak hepimizin yararına! Ancak şunu da vurgulamakta yarar var, yeşil bir hayat sürmek sadece yağmur ormanlarının korunması anlamına gelmiyor. Aynı zamanda sağlığımıza gereken önemi vermek, hayat kalitemizi artırmak anlamına da geliyor. Gelin bu alanda yapabileceğiniz 5 basit girişime yakından bakalım...

Gerçek yiyecekler tüketin! Gerçek derken mevsimine uygun, yerel, ve katkısız gıdalardan bahsediyoruz. Doğal ve yerel yiyecekleri tercih ederek, gıdaların evinize ulaşana kadar yüzlerce mil yol alıp küresel ısınmaya neden olmadığından emin olabilirsiniz. Mümkün oldukça mevsiminde ve taze yiyecekler tüketerek gereksiz paketlemenin önüne geçebilir; organik gıdalara yönelerek tüm baskılara rağmen katkısız üretim yapmaya çalışan tarım sektörünü destekleyebilirsiniz.

Yetişkin bir kadının cildi yaşamı boyunca yaklaşık olarak 2 kg kozmetik ürün emer. Buna benzer bir miktar erkekler için de geçerli! Vücudumuzun en büyük organı derimiz, sabunlardan güneş yağlarına, üzerine koyduğumuz kozmetik ürünlerin  yüzde altmış (60%)’ını emerek bu ürünlerdeki kimyalların vücudumuza karışmasına neden olur. Bu durumu ortadan kaldırmak için kimyasallardan arınmış kişisel bakım ürünlerine yönelebilir, gerçekten gerekmedikçe bu ürünleri kullanmamaya özen gösterebilirsiniz.

Mobilyalarınız, elbiseleriniz, arabanız, telefonunuz... Bugün sahip olduğunuz tüm eşyalar size ulaşana kadar tahmin edebileceğinizden çok daha fazla adımdan geçerek sadece üretimleri ile değil ulaşımları ile de çevreye zarar verir. Aldıklarınızın doğaya verikleri zararı biraz olsun azaltmak için her tüketiminizin farkında olarak, gerekliliğini sorgulayarak adım atabilirsiniz. Bu sorunu ortadan kaldırmanın en kesin yolu kontrolsüz tüketim alışkanlıklarından tamamem kurtulmak olsa da, mümkün oldukça sürdürülebilir kaynaklardan elde edilmiş hammadelerden üretilen, geriye dönüştürülebilen, veya ikinci el ürünleri tercih edebilirsiniz.

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi ülkemizde de yatırımı yapılmaya başlanan yenilenebilir enerji kullanımını içeren girişimlere destek vermek, geleceğiniz için yapabileceğiniz en yararlı yatırımlardan biri. Günün büyük bir kısmında güneş gören ülkemizde kurulacak basit bir panel sistemiyle, neredeyse kesintisiz elektrik üretmek mümkün. Yapacağınız yatırımı 3-4 sene gibi kısa bir sürede geri ödeyen bu sistem, hem iş hem yerleşim yerleri için temiz ve sürdürülebilir bir enerji fırsatı sunuyor.

Ülkemizde yıllardır tam anlamı ile çözüm getirilmemiş olan toplu taşımacılık çıkmazı için kendi çözümlerinizi yaratın! Genelde kısa mesafelerde olan tüm toplantılarınıza yürüyerek veya bisikletle gitmeyi deneyin. Sizinle aynı bölgede çalışan komşularınızla araba paylaşımı için girişimlerde bulunun. Şu an planlama aşamasında olan bisiklet paylaşım programlarını destekleyerek, özellikle şehirlerin işlek caddelerinde belediyelerin bisiklet kullanımı için uygun yolları kurması için talepte bulunabilirsiniz.


Çise Ünlüer (6 Temmuz 2014)

ciseunluer@gmail.com

 
YEŞİLE DÖNÜŞ | ÇİSE ÜNLÜER | GREEN IT