Geçen yıl bahsettiğimiz güneş kaynaklı yenilenebilir enerji projesi Desertec’i hatırlıyor musunuz? Finans devleri Munich RE ve Deutsche Bank ile enerji gruplarından E.ON ve mühendislik şirketleri ABB ve Siemens’in biraraya gelmesi ile dünyanın en büyük tek noktaya odaklı solar panel tesislerini kurmak için yapılan 400 milyar Euro’luk bütçeye sahip bir girişim olan Desertec, Kuzey Afrika’da devasa bir güneş enerjisi santrali kurma planıyla başlatıldı. Proje hayata geçirildiğinde, önumüzdeki 40 yıl boyunca Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da 100 gigavatlık enerjinin üretilmesi amaçlanıyordu.
Ancak asrın projesi olarak da nitelendirilen Afrika çöllerinin güneş ve rüzgar enerjisini elektriğe dönüştürüp Avrupa’ya nakletme planları ilk zamanlarda düşünüldüğü kadar rahat bir şekilde gerçekleşeceğe benzemiyor. Aslında 2009 yılından bu yana üzerinde çalışılan böyle büyük bir vizyonu gerçeğe dönüştürmenin kolay olmaması ve bu yolda engellerle karşılaşılması gayet doğal. Projede yer alan sanayi şirketlerinin sabırsızlanması ile, Siemens’in projeden ayrılacağını duyurması, ve Desertec’e örnek teşkil etmek için oluşturulan Fas’taki pilot projenin tehlikeye girmesi yatırımcılarda soru işaretleri uyandırdı.
Yenilenebilir enerjiye geçişte tarihi bir hamle olarak görülen Desertec projesi, uygulanabilirse, Avrupa, Yakın Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin imzaladıkları yenilenebilir enerjinin sınır ötesine naklini düzenleyen ilk anlaşma olacak. Üye olan ülkelerden Almanya, İtalya, Fransa, Lüksemburg ve Malta anlaşmayı imzalayacaklarını duyurmuş olmalarına rağmen proje için önemli bir konumda yer alan İspanya kararsız davranıyor. Oysa Fas’tan gelen elektrik hatlarının Avrupa’ya ulaştığı esas ülke İspanya. Bu tereddütün gerçek nedenleri arasında ülkenin mali sıkıntı içerisinde olması ve Fas’a bugün elektrik sattığı için yeni bir düzenin işine gelmemesi yer alıyor.
Desertec projesinin ilerlemesine sadece zaman kaybı değil başka zorluklar da engel oluyor. Bunların başında çöl elektriği projesine yoğunlaşan Desertec Sanayi İnisiyatifi'ne üye olan özel şirketlerle uluslararası kuruluşların ve münferit devletlerin çıkarlarının ortak paydada buluşturulmasında çıkan sorunlar geliyor. Örneğin projenin en büyük Alman ortakları arasında gelen E.ON, Schott Solar ve Deutsche Bank projenin gerçekleşememe ihtimalini göz önününde bulundurmaya başladı. Hatta Siemens bir adım daha ileriye giderek Desertec’e tamamı ile sırtını dönmeye karar verdi ve yıl sonunda projeden ayrılacağını açıkladı. Siemens’in bu haberine karşılık veren Çin'in en büyük kamu elektrik dağıtım şirketi State Grid Corporation of China ile, Desertec'in dış ortaklarından Amerikan güneş paneli imalatçısı First Solar projedeki ağırlıklarını arttırmak için çalışmalara başladı.
Avrupa Fotovoltaik Endüstrisi Derneği tarafından yapılan bir açıklamaya göre, güneş enerjisi kullanım kapasitesi 2012 yılında 30 gigavatlık artış yaşayarak dünya genelinde 101 gigavata yükseldi. Herşey yolunda giderse, Afrika'dan Avrupa'ya nakledilen çöl elektriği sayesinde 2050 yılında bütün bölge ülkelerinin toplam ihtiyacıyla Avrupa'nın elektrik ihtiyacının yüzde yirmi (20%)'si Desertec tarafından karşılanacak.
Tabii dünyada gerçekleşitirilen tek yenilenebilir enerji projesi güneş odaklı değil! Yenilenebilir enerji piyasasında en az güneş kadar önemli bir yer tutan rüzgâr enerjisi de umut verici boyutlara ulaşıyor. Avrupa Rüzgâr Enerjisi Birliği (EWEA)’ya göre Avrupa Birliği’nin kurulu rüzgâr enerjisi kapasitesi 100 gigavatı geçti. Bu miktar yaklaşık 40 nükleer santral üretimine veya 11310 kilometre uzunluğunda kömür yüklü bir trenden elde edilecek enerjiye denk geliyor. Küresel Rüzgar Enerjisi Konseyi de, 2011’de 238 gigavatlık kapasiteye sahip olan rüzgar enerjisinde, 44 gigavatlık bir artışla, 282 gigavattlık bir kapasiteye erişildiğini belirtti. Özellikle yenilenebilir enerjilerin kömür ve doğalgaza göre daha ucuz olduğu ülkeler bu konuda örnek teşkil ediyor. Örneğin, Avustralya’da kömür enerjisi kilovat başına 143 Avustralya doları, doğalgazın maliyeti kilovat başına 116 Avustralya dolarına gelirken, rüzgâr tribünlerinin maliyeti ise kilovat başına sadece 80 Avustralya doları.
AB’nin her yıl yaklaşık 10 gigavat artan kurulu rüzgâr enerjisi kapasitesinin yaşanan siyasi belirsizliklerden dolayı önümüzdeki yıllarda daha az artması bekleniyor. Bugün kurulu kapasitenin esas kısmı karada kurulu rüzgâr santrallerinden oluşsa da, ağ ve finansman altyapısı oluşturulabilirse, okyanuslarda kurulacak santrallerle mevcut kurulu kapasitenin kat kat artırılabileceğine kesin gözle bakılıyor. Ancak karadakilere kıyaslandığı zaman denizde kurulan rüzgâr değirmenleri yaklaşık üç kat daha yüksek maliyetlerle kuruluyor.
Rüzâr enerjisi alanında güzel bir haber de Japonya’dan geldi. Geçtiğimiz yıl nükleer bir felaketle karşı karşıya kalan Fukuşima’ya nükleerin yerini alması için rüzgâr çiftlikleri kurulması planlanıyor. Japon Enerji Bakanlığı, Fukuşima kıyısında 16 kilometrelik bir alana kurulacak 143 rüzgâr türbininden 1 gigavatlık enerji üretileceğini açıkladı. İnşaatına 2020 yılında başlanacak olan bu santral dünyanın en büyük rüzgâr santrali olacak. İşin güzel yanı, Japon hükümeti, halkının ihtiyaç duyduğu enerjiyi sağlamak için sadece rüzgâr enerjisine bağlı kalmıyor ve bir yandan da ülkenin en büyük solar çiftliğinin kurulması için hazırlıklar yapıyor.
Çise Ünlüer (17 Şubat 2013)
ciseunluer@gmail.com
0 yorum :
Post a Comment