Albert Einstein “Eğer arılar yeryüzünden kaybolursa insanın sadece 4 yıl ömrü kalır, arı olmazsa döllenme, bitki, hayvan ve insan olmaz” demiş... Çünkü arılar taşıdıkları polenlerle binlerce farklı bitki türünün döllenmesini ve üremesini sağlamakla kalmıyor, diğer canlıların da dünyadaki varlığını garantiliyor.
Doğadaki birçok canlının, birbirine dayanan, içten bağlı hayat formlarının temsil edildiği ekosistemler kapsamında birbirine bağımlı olarak kurulan bir dengede yaşamlarını sürdürdüğünü biliyoruz. Ancak genetiği değiştirilmiş tohumlar ve sınır tanımadan uygulanan tarım ilaçları yüzünden günümüz çevre koşullarında zarar gören diğer canlılar gibi arılar gün geçtikçe ortadan kaybolmaya devam ediyor. Ve bu durumun devam etmesi, düşündüğümüzden çok daha kritik sonuçlar yaratabilir!
Genetik zenginliğimizin vazgeçilmez bir unsuru olan arıların dünyanın farklı noktalarında hızla yok olmaya devam etmesinin büyük endişe yaratmasının bir sebebi var. Bu olayın arkasındaki nedeni araştırma yolunda farklı bulgularla karşılaşan bilim insanları, bugüne kadar farklı açıklamalarla arıların neden yok olmaya devam ettiklerine ışık tutmaya çalıştılar. Ancak bugüne kadar ortaya atılmış tarım ilaçlarından elektromagnetik frekanslara, böceklerden GDO’lu tohumlara kadar herbirinin doğru olma olasılığı yüksek çevresel faktörlerin, arıların kayboluşu arkasındaki nedeni tam olarak açıklamaya yettiği söylenemez.
Tabii bilimsel araştırmalar, dünyadaki tüm canlıları yakından ilgilendiren bu sorunun esas kaynağına tam anlamıyla bir açıklama getirene kadar devam ediyor. Bu doğrultuda ilk kez ortaya atılmış bir neden olarak, pestisitler, yani böcek zehiri ile bulanmış farklı çiçek polenlerinin çapraz bulaşmaya maruz kalması, toplu arı ölümlerinin arkasınaki sırrı çözme yolunda büyük bir buluş olarak kabul ediliyor. Son 6 yılda, değeri 2 milyar doları bulan 10 milyon arı kovanının ortadan kalkmasını açıklayan, İngilizce’de Colony Collapse Disorder (CCD) şeklinde geçen Koloni Çöküş Sendromu (KÇS), arıların farklı çiçeklerden topladığı pestisitler ve mantar öldürücü fungusitler ile kirlenen polenlerin, arılar tarafından kovanlarına getirilmesi ile tüm arı kovanını bir anda yok etmesini anlatıyor.
Bu alanda yapılan bilimsel çalışmalar kapsamında, dışardan topladıkları kızılcık ve karpuz bitkilerinin polenlerini sağlıklı arılara veren araştırmacılar, kısa sürede bu arıların KÇS’ye neden olan parazitlere karşı koyma güçlerinda gayet hızlı bir düşüş yaşandığını bildiriyor. Bu çalışmada kullanılan polenlerin, 21 tane farklı kimyasal içeren 9 ayrı pestisit ve fungusit ile bulanmış olması, bu polenlerle beslenen arıların, beslenmeyen arılara göre KÇS’ye neden olan parazitlerden hastalanma ihtimalini üç kat daha fazla arttırıyor.
Bu çalışmadan elde edilecek birkaç sonuç var. Birincisi, toplu arı ölümlerine neden olan KÇS’nin oluşmasında fungusitlerin önceden düşünüldüğünden çok daha büyük bir rol oynadığı. Arıların sonunu getirecek olan KÇS, sadece pestisitler yüzünden değil, birçok zararlı kimyasalın biraraya gelmesinden meydana geliyor. Tabii herşey burda bitmiyor. Dünyadaki varlığımızın devamlılığında büyük önem taşıyan arıların hayatta kalabilmesi için, tarım alanlarında kullanılan kimyasalların türlerinin ve nasıl uygulandıklarının kontrol altına alınması gerekiyor.
Çözüm ne kadar basit gözükse de, bitkilere sıkılan kimyasallar siz şu an bu yazıyı okuyorken arıları öldürmeye, sonumuzu getirmeye devam ediyor! Ve kullanılan kimyasalların çeşidi arttıkça, detaylar gittikçe daha karışık bir hal alıyor. Bu yolda hangi kimyasalların nereye, nasıl, ne kadar, hangi sıklıklarda uygulanabileceği henüz tam anlamı ile kesinlik kazanmış değil. Ancak, bitkilerin yetişmesine yardımcı olurken aynı anda arılara zarar vermemek için, bu sorulara, bilimsel verilere dayanan, güvenilir cevapların kısa sürede bulunması büyük önem taşıyor.
Parçası olduğumuz ekosistemle aramızda sağlam bir denge oluşturmamız, geleceğimizin devamlılığı açısından kritik önem taşıyor. Her ne kadar ülke ekonomilerinin büyümesinde rol oynayan tüketim alışkanlıkları sürekli bir şekilde ele alınsa da, bazen içinde bulunduğumuz durumun ciddiyetinin anlamak için biraz dışardan bakmaya çalışmak ve artık çok da uzakta olmayan geleceğimiz üzerindeki tehlikeleri azaltmak için bireysel hayatlarımızda bazı değişiklikler yapmak şart!
Değişiklikler derken sürdürülebilir bir dünya yaratma yolunda atılacak basit ama etkili adımlardan bahsediyorum. Bilim insaları bir yandan arıların hangi şartlar altında varolabileceklerini belirleyen araştırmalara devam ederken, dünya üzerindeki canlı hayatını koruyan bu çalışkan savaşçıların devamlılığını garantilemek bizim elimizde! Arıların ve dolayısı ile biz de dahil olmak üzere dünya üzerindeki tüm canlıların devamlılığı için, organik ve çevreye duyarlı bir şekilde yetiştirilen ürünlere yönelebilir, çevremizde bu konuda duyarlılık yaratacak girişimlerde bulunabiliriz.
Einstein’a geri dönecek olursak... “İki şey sonsuzdur, evren ve insanların aptallığı, ve evrenden henüz tam emin değilim”.
Çise Ünlüer (12 Ocak 2014)
ciseunluer@gmail.com
0 yorum :
Post a Comment