Çok tatlı olmayan bir şeker hikayesi duymak ister misiniz?
Yaklaşık 10 bin yıl önce Papua Yeni Gine’de ham olarak tercih edilen şeker kamışı, yerliler tarafından işlenmeden, doğada bulunduğu haliyle kamış kısmı çiğnenerek tüketiliyordu. Geçmişte gelişen inanıçlara göre şekerin her hastalığa ilaç, her soruna çözüm sunacağı düşünülüyordu. Daha sonra Asya’ya da yayılan şeker kullanımı, Hindistan’da şekerin toz haline getirilmesi ve baş ağrısı ve mide bulantıları gibi sorunlar için ilaç olarak kullanılmasına kadar uzar. Daha sonra İran’da da popüler olan şeker, Arapların da bu alanda gelişen ilgi ve bilgisi ile gittikleri her yere yayılmasına neden olur. Şeker üretiminde kullanılan teknolojiyi geliştiren Araplar, şekere dini bir inançla bağlanarak zenginler başta olmak üzere tüm halk tarafından tüketilmesini sağlar.
1500’lerin başında şekere olan talebin tavan yapması ile tarlalarda ve üretimde çalışacak işçi arayışına düşen Araplar, o zamanlar yaşanan din savaşlarında esir düşen doğu Avrupalıları bu iş için uygun bulur. Kutsal topraklarını kafirlerden kurtarmaya gelen İngiliz ve Fransızların, Avrupa’nın şekerle tanışmasının başlangıç noktasını oluşturduğu düşünülür. Bol yağmurlu, tropikal iklimlerde yetişen şeker kamışı, Avrupa topraklarında verimli bir şekilde yetişmediğinden, Müslümanlardan satın alınarak, en başlarda sadece Avrupalı asillerin tükettiği bir baharat olarak Avrupa marketinde yerini alır. 1400’lerde Osmanlı İmparatorluğu’nun yayılmasıyla doğu ile ticarette zorluklar yaşayan şeker sever Avrupalı elitler, şekere ulaşmak için ya güney Avrupalı küçük üreticilerin eline bakacak, ya da Türkleri yenecek veya kendi şeker kaynaklarını üretmenin yollarını arayacaktı.
Şeker kamışının yetişeceği toprakların arayışında keşfe çıkan Avrupalılar, Kanarya Adaları’na kadar uzanan yolculuklarında şekerin daha kolay yetişeceği noktaları belirler. 1493 yılında Yeni Dünya’ya doğru yolculuğa çıkan Columbus’un da yanında şeker kamışı götürmesi ile rafine şekerin büyük ölçekli üretimi başlar. Bundan sonrasını hepimiz biliyoruz. Gelsin büyük şehirlerin dışına kurulan dumanlı şeker fabrikaları, toplu tüketim, şişman çocuklar, obez aileler, XXL giyim, hareket etmedikçe tembelleşen vücutlarını en kısa mesafeler için bile arabaları tercih ederek çıkmaza sürükleyen, şekerin esiri olmuş insanlar...
Gittikçe daha fazla kamışın ekilmesi ile fiyatı düşen şekerin yüzleştiği artan talebi karşılamak için şeker kamışına ayrılan tarım alanları artmaya devam eder. Ve zamanla kamış sadece zenginlerin tükettiği bir baharattan, orta sınıf ve daha sonra fakirlerin de günlük hayatına girmeyi başaran popüler bir ürün halini alır. 18. yüzyılın gelmesi ile şekerin ve köleliğin birlikteliği bütünleşir. Bunun en iyi örneklerinden olan Puerto Rico ve Trinidad gibi o yıllarda sömürülen her ada, şeker kamışı ekimi için hazırlanır. Zamanı gelince yerli ve yabancı köleler tarafından toplanan hasat, öğütüldükten sonra gemilerle gönderildiği Londra, Paris ve Amsterdam gibi büyük şehirlerde diğer ürünler karşılığı, veya Afrika’nın batı kıyılarında yeni köleler almak için satılır. İngiltere’nin 1807 yılında köle ticaretini yasaklamasına kadar milyonlarca Afrikalı kölenin uğrunda hayatını kaybettiği şeker tarlalarının kanlı geçmişi çoğu zaman görmezden gelinir.
Şeker tarlalarında çalıştırılmak için getirilen Afrikalı esirlere cehennem olan Barbados, Karayip adaları, ve Jamaika başta olmak üzere Avrupa ülkeleri tarafından sömürülen adaların korkunç gerçeği zamanla yayılır. Günahları ile yüzleşmek durumunda kalan Avrupalılar, kölelerin çektiği eziyetler karşısında sessiz kalmaz ve kanlı bir üretimle elde edilen şekeri protesto etmek için sokaklara dökülür.
Ancak zamanın petrolü olarak görülen şeker üretimini durdurmak mümkün olmaz. Tükettikçe daha da tüketmek isteyen insanların şekeri günlük hayatlarına artan miktarlarla almasıyla, yıllık şeker kamışı üretimi 1900’ların başlarında 13 milyonu aşar. Artan şeker miktarı ile gelen obezite ve kalp hastalıklarının ilk suçlusu olarak görülen yüksek doğmuş yağ oranları, zamanla yerini şekere, ve özellikle fruktoza bırakır.
Önümüzdeki hafta şeker konusunu daha derinden inceleyecek, bugün şekerin hayatımızdaki etkisini konu alacağız.
Çise Ünlüer (18 Ağustos 2013)
ciseunluer@gmail.com
0 yorum :
Post a Comment