3/15/2013

Ne Varsa Organikte Var



Türkiye Buğday Derneği ve National Geographic Türkiye’nin biraraya gelerek çıkardığı, hepimizin faydalanabileceği bir kaynak olan “101 Soruda Organik Ürün Rehberi”ni dudyunuz mu?

Hergün sağlıklı ürüne ve gıdaya ulaşmaya çabalayan tüketicilerin organik ürünler hakkındaki sorularına doğru yanıtlar bulabileceği bu rehber, National Geographic’in Mart sayısıyla birlikte geliyor. Bu fırsatla, “organik” kelimesi ile ilgili karmaşanın ortadan kalkması ve tüketicinin bu alanda merak ettiği birçok konuda bilgilenmesi hedefleniyor.

101 Soruda Organik Ürün Rehberi, organik gıdaların nasıl denetlendiğinden, etiketinde organik yazan her gıdanın gerçekte organik olup olmadığına, organik ürünlerin organik olmayanlara göre niye daha pahalı olduklarına kadar geniş bir yelpazeye değiniyor. Rehberde organik gıdalara ek olarak temizlik ürünleri ve kozmetik alanlarından da bilgi almak mümkün.

Tüm canlılara ve çevreye dost üretim sistemlerini içeren; yetiştiricilikte, insana ve çevreye zararlı sentetik kimyasal ilaç, hormon ve gübrenin kullanılmadığı bir tarım yöntemi olarak tanımlanan organik tarımla üretilen ürünlerin nasıl organik diye sınıflandırıldığını öğrenmek istiyorsanız çok uzaklara bakmanıza gerek yok. Rehberde, tohumdan hasata, hasattan son kullanıcıya ulaşıncaya kadar olan bütün aşamalarında, insana ve ekosisteme zararlı kimyasal girdi, katkı maddesi ve işlem kullanılmadan üretilen, kontrollü ürünlerin “organik” sertifikası alabileceğine değiniliyor.

Organik tarımın başlamasına neden olacak şartlar İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gelen süreçte üretim ve verimin artması hedefine dayanıyor. Bu noktada “verim”in sadece birim alanından alınan miktar olarak hesaplanması, işgücünün azalmasını da birlikte getiriyor. Son yıllarda yaşadığımız kuraklık ve sel felaketlerindeki artıştan dolayı yüzleşmek zorunda kaldığımız gıda fiyatlarındaki dengesizlik, kontrolsüz bir şekilde artan dünya nüfusunu doyurma girişiminden beslenen ekonomik hırslar ile birleşince ortaya korkunç bir senaryo çıkıyor: Sentetik gübreler, kimyasal ilaçlar ve tek tip/monokültür yöntemleriyle doğayı tam anlamı ile tahrip eden modern, endüstriyel tarım!

İnsanoğlunun gerçeğin farkına vararak bu zararlara dur demek istemesiyle ortaya çıkan organik tarım, konvansiyonel tarımın yarattığı sağlık sorunlarından korumanın yanı sıra, doğa, toprak, ve su gibi doğal kaynakların korunması için de çözümler sunuyor. Kısa bir hatırlatma yapacak olursak... Esas amacı, ekolojik sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmak olan organik bitki yetiştirme sanatı, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içermekle birlikte, sentetik kimyasal tarım ilaçları, hormonlar ve mineral gübrelerin kullanımının yasaklanması konularında yoğunlaşıyor. Organik ve yeşil gübreleme, toprağın muhafazası, ve bitki direncinin artırılması gibi faktörleri de göz önünde bulunduran organik tarım, bütün bu şartların kapalı bir sistemde oluşturulmasını öneriyor ve üretimde sadece miktar artışının değil aynı zamanda ürün kalitesinin de yükselmesini amaçlayan bir alternatif yöntem sunuyor.

“Ekolojik tarım” veya “biyolojik tarım” olarak da bilinen organik tarımın amaçları arasında çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığını kimyasalların olumsuz etkilerinden korumak; toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden miktar ve kaliteyi muhafaza etmek; sağlıklı ve besin kalitesi yüksek ürünler elde etmek; küçük çiftçilerin güvenliğini, üretim döngüsü ya da gelir düzeylerini artırmak; genetik erezyonu önlemek; ve geç nesillerin sağlığını korumak geliyor. Bu süreç boyunca gerçekleştirilen tüm işlemlerde yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak ve enerji tasarrufu sağlamak da büyük önem taşıyor.

Artık dünyanın her noktasında ulaşabileceğimiz organik ürünler, İngilizce “organic”, Almanca “ökologish”, Fransızca’da ise “biologique” şeklinde geçiyor. Amerika gibi insanlığın kullanımına sunulmuş her türlü teknolojiye sahip bir ülkede bile bugün raflarda bulunun ürünlerde kullanılan kimyasalların çok büyük bir oranı hiçbir testten geçmeden evimize giriyor. Özellikle sadece gıdalarda 17 bin farklı ticari tarım ilacı ve pestisitlerin kullanıldığını düşünecek olursak, bu ürünlerin insan sağlığı üzerindeki zararlarını anlamak hiç de zor olmaz.

Bugün böceklere karşı kullanılan ama aynı anda doğayı ve insanları zehirleyen zirai ilaçların zamanla böceklere karşı etkileri azalıyor. Oysa organik tarım, bu ilaçlardan arınmış, verimli topraklar üzerinde sürdürülebilir bir üretim için gereken şartları yaratıyor. Örneğin, toprak sağlığının en önemli göstergelerinden biri olan karbon konsantrasyonu, üzerinde konvansiyonel tarım yapılan topraklarda gayet düşük, organik tarım topraklarında ise sağlıklı bir üretim için gereken miktardadır.

Sentetik gübrelerin kolay erişilebilir olması gittikçe daha sık kullanılmalarına, bu da tek tip tarımın daha sık görülmesine neden oldu. Bu tarım metodu toprağın sıkışmasına, aşınmasına, erozyona uğramasına ve organik maddeler açısından yoksunlaşmasına yol açtı. Birleşmiş Milletler (BM) tarafınan yapılan araştırmalar, sentetik azotlu gübrelerin kullanımının son 45 yıldır 8 katına çıkmasına rağmen, dünya çapında tahıl grubundaki verim artışının sadece 1.5 kat olduğunu gösteriyor. Yani bu gübreler sağladıkları yarardan çok zarara neden oluyor!

Tabii bir de antibiyotikler var! Konvansiyonel tarımda acımadan kullanılan antibiyotikler, organik tarımda gayet kısıtlı. Tarımda aşırı antibiyotik kullanımı sonucunda, E. coli, salmonella, campylobacter gibi hastalık yapıcı bakterilerin direncinin geliştiği belirtiliyor. Bu da böyle durumlarda normalden daha fazla antibiyotik kullanıldığı ve insan sağlığına daha fazla zarar verildiği anlamına geliyor.

Ülkemizde de sık yaşanan bu sorunlardan mümkün oldukça korunmak için organiğe yönelmekte yarar var.


Çise Ünlüer (17 Mart 2013)
ciseunluer@gmail.com

0 yorum :

Post a Comment

 
YEŞİLE DÖNÜŞ | ÇİSE ÜNLÜER | GREEN IT