3/23/2013

Küçük Alanlarda Büyük Yaşamlar




Hiç 40 metrekareden az bir alanda ihtiyacınız olan herşeye sahip olarak, gayet rahat bir hayat sürebileceğinizi düşündünüz mü? Bugün sizlere geçenlerde gözüme takılan ve hepimizin hayattaki seçimlerini gözden geçirmesine neden olabilecek gerçek bir hayat hikayesinden bahsetmek istiyorum.

Uzun bir eğitim hayatından sonra çalışma hayatına atılan nerdeyse herkes, kazanıp biriktirdiği paraları ile birgün sahip olacağı evin, arabanın ve daha birçok mal mülkün hayalini kurar. Çünkü başarının böyle ölçüldüğü bir toplumda yaşıyoruz... Oysa başarı ve mutluluğun ölçümünün bu kadar dar bir ölçekle kısıtlı olmadığı toplumlar da mevcut.

Çevreci tasarım sayfası Treehugger.com’un yaratıcısı Graham Hill, 1990’ların sonlarında kurduğu websitelerinin başarılı gitmesinden elde ettiği gelirini, son model arabalar ve büyük bir ev alarak, ve evinin içini en yeni teknolojilerle donatılan elektronik eşyalarla tıka basa doldurarak harcıyor. Ancak zamanla sahip olduğu tüm bu mal varlığının hayatını kısıtladığını, hatta kendi deyişi ile, mahvettiğini söylüyor. İnsanların sahip oldukları şeylerin miktarıyla doğru orantılı olacak şekilde daha mutlu olmadıklarına dikkat çeken genç girişimci, tüketmek için aldığımız malların zamanla bizi tükettiklerini ve bu nedenle sahip oldukça daha mutsuz olduğumuzu vurguluyor.

Hill, başarılı giden iş hayatından kazandıkları ile Seattle’ın merkezinde aldığı yaklaşık 350 metrekarelik modern evini en pahalı mobilyalar ve elektronik eşya ile döşemeye bile vakit bulmadığı için bu işlerle ilgilenmesi için kişisel bir yardımcı tuttuğunu anlatarak başlıyor hikayesine. Öncede başka ünlülerin alışverişini yaptığı için bu konuda deneyimli olan bu yardımcısı, Hill için tüm mağazaları tek tek gezip evini doldurmaktan hoşlanacağını düşündüğü ürünlerin fotoğraflarını çekip ona gösteriyor, Hill de vakit bulduğu kısa zaman aralıklarında, hızlı bir şekilde bu fotoğraflardan beğendiği şeyleri çok düşünmeden seçip yardımcısına satın aldırıyor.

Hill’in bu kısır döngünün içinde kaybolduğunu farketmesi uzun zaman alıyor. Çünkü sürekli çalışmaktan içinde yaşamaya ve keyfini çıkarmaya fırsat bulmadığı evinin temizliği, harcamaları ve ihtiyaçları ile uğraşıyor; gereksiz bir şekilde büyük ve çeşitli olan arabalarının sigortası, tamiri, parçaları derken hayatının saçma bir yönde harcandığını inkar edemiyor.

Hayatında birşeylerin fazlasıyla yanlış gittiğinin farkındalığına ulaşıp, sahip olduğu mal ve eşyaları için gittikçe daha da fazla çalışmak zorunda kaldığını kabullenmesi ile Hill için işler değişir. Başta Avrupa’nın farklı şehirleri olmak üzere, Bangkok, Buenos Aires ve Toronto gibi dünyanın farklı noktalarında yaşamak için sadece ihtiyacı olan birkaç eşyayla yola çıkan Hill, yeni bir sayfa açtığı hayatında sadece sevgi ve maceraya yer vererek ne kadar mutlu olduğunu farkeder! Onu bir yere bağlayacak ev, araba, ve bilumum alet edevattan uzak olduğu için özgür olmanın cazibesini keşfetmesi ile, aslında bütün bu mal varlığına hiç de ihtiyacı olmadığını anlar ve bundan sonra hayatı hiçbir zaman aynı olmaz...

Hill, geri döndüğü ülkesinde hayatını öğrendikleri doğrultusunda baştan sona değiştirmeye karar verir. Çoğu kısmını kullanmadığı ve daha çok gereksiz eşyalarını saklamak için kahrını çektiği büyük evinden çıkıp New York’ta 40 metrekareden küçük bir apartman dairesine yerleşir. Duvara monte edilmiş ve sadece kullanılacağı zaman inen bir yatak, sadece ihtiyaç duyduğu kıyafetleri saklayacak kadar dolaplar, mutfakta sadece kullanacağı ve ziyaretçilerini ağırlamaya yetecek kadar tabak ve bardak, misafirleri geldiği zaman altındaki kısımları iki taraftan çekilerek uzayan bir yemek masası, ve yatılı misafirleri için duvardan çıkan iki katlı eğlenceli ranza yatakları ile 40 metrekareden küçük bir dairede gayet konforlu bir yaşam alanı yaratmayı başarır. Bu girişimi sayesinde artık boşuna uğraşması gerekmeyen eşyaları olmadığı için kendisini mutlu eden aktiviteler için daha fazla vakti ve parası kaldığını, ve tüm bunların üstünde daha mutlu olduğunu hisseder...

Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre Los Angeles’de yaşayan orta halli ailelerin yüzde yetmiş beş (75%)’i, garajlarındaki tüm boş alanı kullanmadıkları eşyaları depolamak için kullandıklarından arabalarını park etmek için farklı opsiyonlara başvurmak zorunda kalıyor. Amerikan Doğal Kaynakları Koruma Konseyi’nin yaptığı bir açıklama, Amerikalıların satın aldığı yiyeceğin yüzde kırk (40%)’ının hiç kullanılmadan direk çöpe gittiğini gözler önüne seriyor. Benzeri bir durumda olmamıza rağmen yine de alışveriş yapmaya olan zaafımızı bastıramıyor, ve gerekli gereksiz almaya devam ediyoruz! Bugün evinizdeki eşyalara bir göz atsanız, büyük bir çoğunluğuna sahip olmadan da yaşayabileceğinizi göreceğinize eminim!

Bugün yüzleşmek durumunda kaldığımız küresel ısınma ve neden olduğu tüm doğal afetlerin esas nedeninin insan kaynaklı olduğu kanıtlanmış bir gerçek. Tüketime gereğinden fazla olan ilgimiz, doğal kaynakların kontrolsüz harcanmasından fazla üretime ve başarısız atık yönetimine kadar tüm yaşam zincirimizi olumsuz etkiliyor. Günün sonunda kendimize sormamız gereken sorular var: Bu sonsuz tüketim isteğimiz bizi gerçekten daha mutlu yapıyor mu? Ve, bugün sahip olduğumuz tüm mal mülk, yaşadığımız dünyayı gelecek nesillere bırakmaktan utanacağımız bir hale getirmeye değer mi?

Aslında hepimiz derinlerde bir yerlerde, hayattaki gerçek mutluluğun sahip olduğumuz eşyalarda değil; yaşadığımız tecrübeler, sevdiğimiz insanlar ve hayatımızı anlamlı kalan girişimlerimizde saklı olduğunu biliyoruz. Eğer bunu kendinize hatırlatmak, minimalist bir hayatın getirilerini keşfetmek, ve bu şekilde hayatın gerçek tadına varmak isterseniz, işe “gerçekte neye ihtiyacım var?” sorusuyla başlayabilirsiniz...


Çise Ünlüer (24 Mart 2013)

ciseunluer@gmail.com

0 yorum :

Post a Comment

 
YEŞİLE DÖNÜŞ | ÇİSE ÜNLÜER | GREEN IT